Julia Gül Arslan
Malumunuz, bir toplumda insanlar birbirinin inancına, fikirlerine,... katılmayabiliriz ancak olmazsa olmaz olan karşı düşüncelere saygı duymak gerekiyor.
Beğenmedigimiz bir düşüncenin sahibi ile empati yapmadan, düşüncesinin kaynağını öğrenmeden, bilmeden yapılan itiraz havada kalıyor. Eğer derdimiz ego savasi degil fikir savasi ile karşı olduğumuz düşüncenin yanlış olduğunu değiştirmek istiyorsak buna ihtiyacımız var. Şövalye ruhunu ya lni zerafet ile karşı gelmek zorundayız. İnsanlar birbirine saygı duymazsa hiçbir toplum, hiçbir konuda gelişmez ve sürekli kaosda bulur kendini.
Yaklaşık 3 yıl önce katıldığım bir Facebook'a üyeyim. Ortalama 5200 üyesi olan bu grubun adı 'Turkish-Australians in Melbourne' ..Çoğu arkadaşım oradaki tartismalardan çok rahatsız olup daha fazla tahammül edemeyip ayrıldılar.
Grubun moderatorü bulunamıyor. Hapiste deniyor. Katildigimda 3000 uyesi vardı şimdi 2000 üye eklendi. Bu grupda sahte isimlerle yıllardır hakaret, istismar küfür, özellikle Atatürk'e iftra atmanın, aşağılamaların haddi hesabı yok.
Atılan iftiralara aşağılamalara,...tahammül etmesi cok zor bir grup. Ne ara kendi milletine bu kadar kindar yetişti kim yetiştirdi inanılabilir gibi değil. Ortak yönleri hemen hepsi de malum zihniyetten olmaları. İster partili olsun ister cemaate hepsi karşı devrimci militan adeta. Bu zihniyetin temsilcileri eğer Atatürk'e iftira ediliyorsa ses çıkarmıyor ama hükümetin yanlışları konusunda en ufak bir eleştiri ya da aksayan bir şey paylaşırsaniz muazzam hakaretlere maruz kalıyorsunuz.
Geçende "Hadi bakalım Corona için dua edin de size gelmesin" gibi birşey yazdım diye yazdım diye söylenmedik hakaret kalmadı bana da.
Aşırı fanatik demiyeceğim dindar demeyeceğim ama olağanüstü yalan saptırma seçici yanlislarla çarpık algı yaratma hakaretleriyle ve CHP ve Atatürk'e muazzam kindar bir zihniyet.
Çoğu şeriatı savunuyor. Üstelik birçoğu çoğu laik Avustralya'da yaşıyor ama Türkiyedeki laiklikligi getiren Atatürk'den ve Türkiye'deki laiklikten şikayet ediyor var.
Tarihin derinliklerini kendileri asla araştirmadan oradan burdan derleme kopyalama yapıştırma ile bilmedem tarihci gibi şeyler paylaşıyorlar. Bu kisilerin eline kim veriyor büyütün bu yalanları bilmiyorum ama çoğu 'Derin Tarih' diye bir dergiden ve Fesli'den geliyor referansları.
Bütün bu nasıl bir durum ya da hareket ya da planlanmış zihniyetin amacı malum 1938'den beri, hatta Menemen Kubilay'dan beri karşı devrimci hareket elbette Vahabi islami adına şeriatı Türkiyeyi getirmek adına yıllardır beyinleri mıncıklanmış bilinçli ve bilinçsiz bir grup insanların hu düşünceyi yayma senaryosu. Bilindiği gibi son yıllarda Suudlar ile aramız pek iyi gitmiyor ama zaten Suud'ların arkasındaki güç hiç değişmiyor malum; emperyal-sömürgeci güçler!
Geçen Pazar, 12 Nisan, İsa'nin bazılarına göre Tanrı'nın oğlu dedigi ya da peygamber olarak düşündügü Hazreti Isa'nın yeniden dirildigi inancının kutlandigi günlerin başlangıcı. Her yıl farklı güne denk gelebiliyor çünkü Nisan ayının 2. haftası anılıyor ya da kutlanıyor.
Easter yani Paskalya, Hristiyanlığın en eski yaklaşık 2. yüzyıldan beri Hazreti İsa'nın çarmıha gerildikten sonra 3. günde dirilişi olarak kutlanıyor.
Doğu ve Batı kiliseleri arasında farklılıklar olmakla beraber bu inanç ya da inançsızlık Hiristiyan insanların ilişkilerini bozmuyor. Tartışsalar da iftira edilmiyor. Aşağılanmıyor ya da inanç üzerinden kimse siyaset yapmıyor.
Batı dünyasının dini alandaki Reformlarından dolayı Müslüman toplumlara göre daha bilinçli toplum dolayısıyla din siyasete alet edilemiyor, teşebbüs edilemiyor ya da bunun alıcısı olmuyor gibi gözüküyor.
Reform kelime olarak yenilik veya ıslahat anlamına gelmektedir. 16. yüzyılda gittikçe olumsuzlaşan dini şartlar ve kilisenin haksızlıkları karşısında Rönesans’ın da etkisiyle önce Almanya’da başlatılan ve kiliseleri dini değişiklik yapmaya zorlayan harekettir.
Bu dönemde din, kilise tarafından tamamen insanları sömüren ve dini inançları kullanan bir kurum halindeydi. Rönesans’ın etkisiyle, halk arasında özgür düşünceler harekete geçmiş ve Hümanizm (insan sevgisi) ön plana çıkmıştır.
Reformu başlatanlardan Alman din adamı Martin Luther adı çok önemliydi. 1517 yılında Roma’ya yaptığı bir yolculukta kilisenin insanları sömürdüğünü, din adamlarının güç ve statü için dini duyguları kullandıklarını fark etmiştir. Kilise’ye olan inancını tamamen yitiren Martin Luther, Almanya’ya döndüğünde 95 maddelik bir metin hazırlamış ve kilisenin duvarına asmıştır. Bu metinde kısaca ifade edilenler şunlardır;
1)- Tanrı ve kul arasına kimse giremez.
2)- Günahları sadece Tanrı affedebilir.
3)- Papalığın af yetkisi bulunmamaktadır.
4)- Endüljans belgesi satan din adamları sahtekar ve suçludur.
Bu metinden sonra Martin Luther, Papa X. Leon tarafından aforoz edilmiştir. Sonrasında Avrupa’ya yayılmaya başlayan bu metin, halkta büyük yankı uyandırmıştır.
Martin Luther’i destekleyen insanlar Protestan adında yeni bir mezhep kurmuşlardır. Kurucusu da Martin Luther olarak kabul edilmiştir.
Bu dönemden itibaren batı Rönesans’ını yaşamış bilim ve teknikle çok ilerleme kaydetmiştir. Çünkü kilise baskısını üstünden atan insanlar özgür düşünmeye ve sorgulayamaya başlayınca yaratıcılık ve üretkenlikleri artmıştır.
Sanatta ve sanayide bilimde ilerleme kaydetmislerdir. Din ile sömürmeye geçit verilmeyince insanlar sanata ilgi duymuşlardır.
Dinde reformlar ve Rönesans insanların özgür düşünmelerinin önünü açmıştır.
Muhteşem filozoflar ve sanatçılar yetişmeye başlamıştır.
Batıli devletler, akabinde sanayi devrimlerini de gerçeklestirerek ve Doğuya hakim olmaya başlamışlardır.
Bilimle gelen araştırmalar Ortadoğunun elindeki doğal kaynaklara doğru eğilimi başlatmıştır.
Ortadoğu toplumları bütün bu gelişmelerin (hala) çok gerisinde kalınca otomatikman sömürülen toplum durumuna düşürmüştür. Bu durumda. BATI sömüren (emperyalist-emperialism) kavramını türetmistir. Ortadoğu sömürülen durumuna düşmüştür. Beyinler metafizik yani uhrevi somut olmayan din baskısı ile bilimde ilerleme olmamış elinde Batıdan çok daha fazla doğal kaynaklara (özellikle petrol) sahip oldukları halkın üstünde din ile baskı kurarak butun bu zenginlikleri ellerinde tutmayı başarmislardır. Halkın bütün bunların farkina varmaması için büyük çaba verilmiştir.
Batıda dini bayramlar tatile, eğlenceye aynı zamanda ne yazik ki, tabii ki en kötüsü kapitalizme hizmet edecek şekilde ticarete dönüştürülmüş durum donuşerek o tarafda da halkı para harcamaya teşvik etmişlerdir. Bu gibi fini bayramlar bu yüzden önemlidir ama böyle olsa da gayet neşeli ve huzurlu geçmektedir.
Easter ya da Christmas (İsa'nin doğumu olan 25 Aralık). Hristiyanlık konseptine uygun şekilde herşey rengarenk Kapitalist sistem bu kutlamalarının devamını sağlayacak şekilde teşvik ediyor. Herkes birbirine zorunlu hediye alıyor. Muazzam bir sektöre dönüştürülmüş durumda.
2020 dunya çapındaki Corona salgınıyla sonra, neo liberalizm ya da neo kapitalist- yeni sermaye ekonomisinin maksadı aşan bu tür günler kutlanırken CORONA ÖNCESİ ve CORONA SONRASI olarak yeni bir bakış açısi geliştirileceginden ortak kanı. Elbette Batılı toplumlar hatalarından ders almasını bilen toplumlar.
Aynı ders çıkartma durumu bizim gibi İslami toplumlarda da mümkün olur acaba?
İslam dünyasında da aydınlanma reform ve huzur getirir mi dersiniz?
Getirir mi bilemem ama GETİRMELİ diyorum.
YORUMLAR