phishing
SAİT KARADUMAN

SAİT KARADUMAN

KONUŞUYORUM

Bir başka bakış açısı…

Fotoğraf sanatçılarının sık kullandığı bir söz vardır; “Bakmak ile görmek ayrıdır” diye…

Nasıl bakarsanız öyle görürsünüz sözünü de yabana atmamak gerekir.

Fotoğraf sanatçısı arkadaşlarımızla veya foto muhabiri arkadaşlarımızla Afyonkarahisar’ın neredeyse tamamını fotoğrafladım.

Çoğu kez aynı yerden çektiğimiz fotoğraflarda bile arkadaşlarımın fotoğrafları benimkinden daha güzel olmuştur.

Bazen de benimkiler…

İlimizde son günlerde meydana gelen sis olayından muzdarip olan ve sis nedeniyle çeşitli sitem edenler olmuştur mutlaka.

Bu insanlara Hıdırlık tepesine çıkıp Afyonkarahisar’ın sisler altındaki görüntüsünü seyretmelerini tavsiye ederim.

Bu memlekette çok güzel manzaraların olduğunu göstermek adına bir kare fotoğraf yeterli olacaktır.

Bugün Cumartesi ve çoğu insanımızın tatili…

Bu yazıyı okuduğunuz sıralarda belki bu manzaraları göremezsiniz ama örneğin yarın sabah saatlerinde Hıdırlık tepesine çıkın ve şehri seyredin.

İnanın size ayrı bir güzellik yaşatacaktır.

Benden söylemesi.

 

***

Acıgöl anısı

 

Fotoğrafçılıktan söz açılmışken, bir anımı paylaşmak ve geçmişi yâd etmek istiyorum.

Yıl sanıyorum 1998 idi.

Dönemin Kültür ve Turizm İl Müdürü Muzaffer Uyan abimiz telefonla arayarak, il dışından çeşitli gazeteci ve fotoğraf sanatçılarının geldiğini ve Karakuyu ile Acıgöl’de fotoğraf çekemine gideceklerini, benim de katılmamı söyledi.

Makine ekipmanımı hazırlayıp yanına gittim.

Şimdiki gibi dijital fotoğraf makineleri yok elbette. Dia çekimi yapıyoruz veya negatif çalışıyoruz.

Ankara’dan Sabah, Hürriyet, Milliyet ve Zaman Gazetesinden ve bazı dergilerin foto muhabirleri ile ola çıktık.

Güzel bir ekip olunca da tatlı bir rekabet elbette beraberinde geliyor.

Herkes kimin ne çektiğini takip ediyor, değişik açılardan çekmeye çalışıyor derken, gün batımı için Acıgöl kenarındayız.

Gün batımını çekmek için makineye yeni bir film taktım.

Herkes bir kenara çekildi ve başladık gün batımı fotoğraflarını çekmeye.

Benim makineye taktığım film 36’lık iken benim çektiğim film sayısı 40’ı geçti.

Bir şaşkınlık içerisinde çekmeye devam ederken gün battı.

Filmi geri sarıp çantaya bıraktım ve yeni bir film daha taktım.

Afyon’a döndüğümüzde ise yenilen bir yemeğin ardından arkadaşlardan ayrıldık.

Filmleri banyo ettirdiğim zaman ise Acıgöl kenarında çekilen filmin tamamen boş olduğunu hiçbir kare çekemediğimi gördüm.

Nedeni ise filmin ucu makineye takılırken yırtılmış ve dönen film değil, sadece numaratörmüş…

 

***

BİK’e çağrı

 

Basın İlan Kurumu (BİK) Şube Müdürü Selami Çalışkan bir toplantı yaparak 2015 yılı değerlendirmesinde bulundu.

Karşılıklı görüş alışverişinde de bulunulan toplantı kısa geçti.

Buradan BİK’e bir çağrıda bulunarak, gazetelerin ilanlarından alınan yüzde 15’lik komisyonun düşürülmesini istiyorum.

2016 yılından itibaren yükselecek asgari ücret ve beraberinde getirdiği artışlar yerel gazetelerin ayrı bir sıkıntısı olacaktır.

Madem ki BİK Yerel Basını destekler ve onlar için çalışıyoruz iddiasındalar, tek partili dönemde çıkarılan BİK yasalarını bir kenara bırakarak yeni yasaların çıkması ve yerel basının güçlenmesi için uğraşsınlar.

Ne dersiniz?

Diğer yandan abonelik konusunda gelişen teknoloji nedeniyle oldukça zorlanan yerel basın, çıkarılması muhtemel “İnternet haberciliği”ne de verilecek resmi ilanlarla, adeta sonlandırılacaktır.

Öyle ya…

Herkesin elinde bir cep telefonu ve istediği haberi okuyabiliyor.

Hem de beleş…

Niye gazete alsın ki bu insanlar…

Resmi ilanları da onlara aktarırsanız, yerel basını hepten öldürürsünüz.

 

***

Şunu iyi bil ki safları yaran, her şeyi yenen aslanla savaşmak kolaydır; gerçek kahraman odur ki önce kendi nefsini yener. MEVLANA

***

 

Sünnettir

 

Nasreddin Hoca'nın evine bir gün üç molla misafirliğe gelir.

Üçü de birbirinden obur şeylermiş.

Hoca ne yemek çıkarmışsa silip süpürmüşler.

O kadar ki sahanlarda yemek bitince, bunu da "sünnettir" diye ekmekle iyice sıyırıvermişler.

Bu sırada odaya Hoca'nın oğlu girmiş.

Mollalar Hoca'yı memnun etmek için:

-Aman ne güzel çocuk... Adı ne bunun? diye sormuşlar.

-Adı Farzdır, demiş.

Mollalar şaşırıp birbirlerine bakmışlar:

-Bu ne biçim isim Hoca Efendi? demişler. Şimdiye kadar böyle bir isim hiç duymamıştık.

Hoca hemen taşı gediğine koymuş:

-Yahu, sünnet diyeyim de onu da mı yiyin?

YORUMLAR

  • 0 Yorum