phishing
SAİT KARADUMAN

SAİT KARADUMAN

KONUŞUYORUM

CHP’liler ne istiyor?

CHP’li birkaç arkadaşımla konuştuk.

Konu ise 1 Kasım seçimleri ve CHP teşkilatları.

-Kemal bey 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde iyi çalıştı ancak, teşkilatlar bu çalışmaya ayak uyduramadı, daha doğrusu çalışmadılar.

-Teşkilatta baş gösteren koltuk sevdası böyle devam ederse yine kaybeden CHP olur.

-Yeni bir başkan arayışına girilmesi doğru ama şu anda aday olarak ortaya çıkan kişilerle de bu iş olmaz, olamaz…

-İl başkanının öncelikle günün büyük bir kısmını partiye ayırması gerekir. Değilse partiye bir iki saat gelerek parti başkanı olmaz.

Konuşmalar sürdükçe sürdü, karnımız acıktı karnımızı da doyurduk. Çaylar zaten hiç eksik olmadı.

Konuşmaların arasında Yılmaz Özkan’ın yeniden adaylığı gündeme geldi. Ama kısa sürdü. Özkan bir esnaftı ve işine siyaseti karıştırmak doğru olmazdı. Ama bunun yanında bugüne kadar hep konuştuğu ancak elini taşın altına koymadığı gündeme geldi.

Şimdiki başkan Nevzat Ercan da aynı şekilde esnaf ve mesaisinin fazlasıyla haklı olarak işine ayırmıştı.

Laf dönüp dolaşıp Dr. Mehmet Kemal Demikırkan’a geldi. Onun için de hemen hemen aynı şeyler konuşuldu ve çevresinde belirli insanların dışında kimsenin olmadığı ortaya atıldı.

Demirkırkan’ın Merkez İlçe Başkanı iken Belediye Başkanı adayı Dr. Mehmet Ecer’e bile sahip çıkmadığı hatta ona yaptığı ayak oyunlarıyla milletvekilliğine oynadığı söylendi.

CHP tabanı anlaşılan Demirkırkan’ın da başkan olmasını istemiyor.

Kısaca şu ana kadar adı geçenlerin kazanmaları halinde bile CHP’ye bir şey kazandırmayacağı hatta kaybettireceği gündeme geldi.

Öte yandan Burcu Köksal’ın parti içerisinde istenmemesine rağmen 1 Kasım seçimlerinde ciddi anlamda büyük bir çaba sarf ederek yeniden milletvekili olmasını ise tebrik edenler vardı konuşmamızda.

Burcu Köksal’ın yanında bile görünmeyen CHP teşkilatı bundan sonra kendine iyiden iyiye çeki düzen vermesi gerekiyor.

Kısacası CHP’liler yenilenmek ve her zaman çalışacak bir başkan ve ekibini görevde görmek istiyor.

 

***

 

Bir umuttur yaşamak…

 

Okurlarımın hemen hepsi bilir ki ben Kızılören ilçesindenim. Kızılören’den komşum Salih Topak sürekli sosyal medyada paylaştıklarına ‘bir umuttur yaşamak’ imzasını atar. Oldukça da beğenilir.

Dün ‘bir umuttur yaşamak’ sözünü bir kez de PTT önünde yaşadım.

Çıracı Mahmut yıllardır tanıdığım, geçerken mutlaka iki dakika da olsa vaktimi ayırıp konuştuğum birisi. Azmi ve çalışkanlığını da her zaman takdir etmişimdir.

Dün yine oradan geçerken Mahmut’a sordum; Durum nasıl, insanlar nasıl buralarda diye…

Her zaman ki gibi gülümsedi.

-Bize sormuyorlar ki nasılsınız diye, dedi. Ama bak şu insanlara nasıl da umutla yaşıyorlar. Hacısından hocasına, gencinden yaşlısına, erkeğinden kadınına hepsi kumarbaz oldu, diye devam etti.

Baktım, Milli Piyango bileti satanların, kazı kazan satanların önünde bir sürü insan. Dediği gibi…

Ne diyelim Mahmut, bir umuttur işte yaşamak…

 

***

 

Avrupa Komisyonu, gecikmeli olarak açıkladığı Türkiye İlerleme Raporu’nda ülkenin reform hızını yavaşlattığı ve insan hakları ile temel özgürlükler konusundaki çabaların yetersiz kaldığı uyarısında bulunmuş.

 

***

 

Saygıyla mı andık…?

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü aramızdan ayrılışının 77’nci yıldönümünde tüm Türkiye’de düzenlenen etkinliklerle andık.

77 milyon insanın yaşadığı bu ülkede 7 serserinin çıkıp Atatürk’e yaptığı saygısızlık yine gündeme geldi.

Sosyal medya üzerinden atılan mesajlarda Atatürk’e hakarete varan sözler yazıldı.

Yazıklar olsun…

Seversin veya sevmezsin ama saygı göstermek zorundasın be şerefsizler.

Atatürk’e yaptığın saygısızlığı bu millete yapmış olduğunu da unutma. Tamam anladık şerefsizsiniz ama biz de robot falan değiliz ve bir insanız. Bizim de bir sabrımız ve sabrımızın bir sınırı var.

 

***

 

Sünnettir…

Nasreddin Hoca'nın evine bir gün üç molla misafirliğe gelir. Üçü de birbirinden obur şeylermiş. Hoca ne yemek çıkarmışsa silip süpürmüşler. O kadar ki sahanlarda yemek bitince, bunu da "sünnettir" diye ekmekle iyice sıyırıvermişler. Bu sırada odaya Hoca'nın oğlu girmiş.

 

Mollalar Hoca'yı memnun etmek için:

-Aman ne güzel çocuk... Adı ne bunun? diye sormuşlar.

-Adı Farzdır, demiş.

Mollalar şaşırıp birbirlerine bakmışlar:

-Bu ne biçim isim Hoca Efendi? demişler. Şimdiye kadar böyle bir isim hiç duymamıştık.

Hoca hemen taşı gediğine koymuş:

-Yahu, sünnet diyeyim de onu da mı yiyin?

YORUMLAR

  • 0 Yorum