phishing
Nurettin BURHAN

Nurettin BURHAN

Tablo

NAMUS

 

                               NAMUS

 

Namuslu musunuz? Emin misiniz? Neye ve kime göre...

Mahallede, senin sevmediğin birini sevdi diye, kız kardeşini üç kurşunla vurup öldürünce, namusunu mu temizledin? Delikanlı mı oldun?

Her gün, vardan yoktan yere, yemeğin tuzu eksik diye dövüp ezdiğin karın; dayanamayıp baba evine gidince, kendine yediremeyip pusu kurarak, on yedi bıçak darbesiyle katledince onu, namusunu kurtarmış mı oldun? Adam mısın yani şimdi?

***

Bir kürsüde ya da bir mecliste; "namusum üzerine yemin ederim ki..." diye verdiğin sözü tutabildiğine emin misin? Namus sözü verdin diye, namuslu mu sayılacaksın? Gerçekten o sözü yerine getirebildiğinden emin misin? Hele hele başkaları da inanıyor mu buna?

Öyle kolay değildir namuslu olmak.

Önce nedir namus ve namuslu olmak, onu bilmek gerek...

"Namus" deyince; yalnızca kadınını, kızını ve onların tenini anlarsan, onların tenine leke sürüldüğünde onları yok ederek temizlediğini sanırsan, evet, kolaydır namus ve namusun temizlenmesi. Söz verirken, yemin ederken onlar üzerine yemin ettiğini düşünür ve namusu koruma sorumluluğunu da onlara yüklersen, koruyamadıklarını düşündüğünde de can alırsan, yine kolaydır namus sözünde durduğunu düşünmen. Ama asıl namussuzun biri olduğunu anlaman; nasıl namuslu olacağını anlaman, o zordur işte...

***

Namuslu olmak, en başta "iyi insan" olmaktır.

Namuslu olmak, özü-sözü bir olmaktır. Güvenilir olmaktır. Namuslu insanın sözüne güven için yemin etmesine gerek yoktur. Verdiği sözü tuttuğunu zaman ve yaşamı kanıtlamış olmalıdır zaten. Namuslu olmak, korkusuz olmaktır; güçlüye boyun eğmemek, güçsüzü ezmemektir. Namuslu olmak, başkasının hakkını yememek ve kimseyi sömürmemektir.

Namuslu olmak, kimsenin bilmeyeceğini, görmeyeceğini, duymayacağını bilse bile; yine de hiç bir varlığa zarar vermemek, vicdanını kendisine bekçi-gözcü bilmektir. Namuslu olmak, yalnız kendi çıkarını değil, toplumun, insanlığın çıkarını da düşünmektir. Namuslu olmak, zalime karşı mazlumu korumak, bu uğurda gerekirse kendini feda edebilmektir.

Bakın, ta 1 Kasım 1947'de, Sabahattin Ali, "Ne zormuş namuslu olmak" makalesinde ne diyor; bununla noktalayalım konuyu:

***

"Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bir gün Almanların pabucunu yalayan ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika’ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik.

Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da kendi cefakeş milletimizdir.

Meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük.

Bugünün itibarlı kişileri gibi, kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık, han, apartıman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız, bu yurdun bütün yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik.

Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: “Görüyor musun şu haini! İlle de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor…”

Çalmadan, çırpmadan, bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hattâ bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?

Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bereket, zora katlanmasını bilen bu millet de namuslu."

 

 

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum