phishing
Nurettin BURHAN

Nurettin BURHAN

Tablo

Horozlar öterken...

 

Horozlar öterken...

 

Arkadaşlarla "randevu" yaptık. Günü belli, saati belli...

O zamanı beklerken, sık sık aklıma geldiği gibi, yine o soru aklıma  geldi:

Sahi biz randevu yapmazdan önce ne yapardık? Yani "randevu" sözcüğünü bilmediğimiz, duymadığımız zamanlarda diyorum; ne derdik? Ben şahsen bu sözü öğretmen okulunda duydum. E, daha önce ne derdik? Siz de düşünün isterseniz...

***

Siz düşünürken, ben size iki horoz öyküsü anlatayım.

Maksat muhabbet olsun; oruçlu gününüzde, can sıkmak yerine, azıcık kafa konforu iyi gelebilir belki.

Randevu diyordum ya... İşte biz o işin zamanını, günlük olağan olaylara göre ayarladık işte; dakik olmazdı belki ama, şaşmazdı da... Mesela "akşamüzeri” derdik; şöyle bir iki saati kapsayan zaman. "Sabah ezanı" derdik mesela; birkaç dakikadan fazla sarkmazdı.

***

Buna benzer bir randevu hikayesi de, "horozlar öterken" randevusu olmuş.

Yaşayanın yakınından dinledim. Horozlar öterken randevusu, gizli buluşmalar için daha uygun bir zamanlama galiba ki; Osman'la Ismahan diyelim, öyle "kavilleşirlermiş.”

Hah, bakın parmaklarımdan kaçıverdi işte "kavilleşme" de dediğimiz.

Neyse efendim; Osman'la Ismahan horozlar ötmesine sözleşirlermiş ama, buluşmalarına yine bir horoz engel olurmuş. Osman, zamanı beklemek için ne zaman yaklaşsa, Ismahangilin horozu, sanki sensörlü gibi bangır bangır, öter gibiyle cıyaklar gibi arası ses çıkarırmış.

Uzatmayalım: Osman, horozdan kurtulmak için, horozu kaçırırken kız babası tarafından vurulmuş baldırından. Düz Osman, Aksak Osman olmuş ama, şikayetten vazgeçme karşılığı Ismahan'a da kavuşmuş.

***

İkinci horoz hikayesinin randevu konusuyla ilgisi yok aslında; ama hikaye keyifli.

Çünkü yakın yıllarda gerçekten yaşandı ve yaşayanlardan birinden dinledim. O zamanlarda da paylaşmıştım; hatırlayanlar, tekrardan dolayı bağışlasın gari...

Yer: Denizli. Şahıslar: Pamukkale Üniversitesi Öğrencileri.

Bilenler bilir, bilmeyenler de duymuştur; "Denizli Horozu" denince bir durulur.

Hatta bir anlamda Denizli, horozuyla ünlüdür. Kentin göbeğinde, kocaman bir horoz heykeli vardır. Mübarekler, ötmeye başladılar mı, sanki gırtlaklarında körük var; saniyelerce kesintisiz öterler.

***

Gelelim hikayemize: Bir grup öğrenci, doktora tezi yazacaklar; zaman kısıtlı, bitirmeleri gerek. Kentin dış mahallelerinden birinde ikamet eden bir arkadaşlarının evinde toplanıp, çalışmaya başlarlar. Gece geç vakte kadar çalışıp, yorgunlukta bitap, yataklarına girip tam uykuya dalacakken, bir horoz sesi ki, sanırsınız tren düdüğü...

***

Bir iki gün direnirler uykusuzluğa ama, dayanılır gibi değil.

Horozun sahibini sorarlar, bulamazlar. Bulsalar ne olacak ki; adam ne yapsın, horoz bu, öter işte... Derken; horozu yakalayıp, kesme ve parası neyse de ödemeye karar verirler.

Pusu kurup, beklemeye başlarlar. Horoz da biraz sonra tüneğinden atlayıp, yem avına çıkıverdiğinde, düşerler peşine bizimkiler. Fakat ha deyince yakalanıverecek cinsten değildir horoz; bir koşuşturmadır gider sokak aralarında... Sonunda yakalarlar.

***

Erken saatte dükkanını açmaya gelen bakkal amca görür durumu ve tabii ki merakla sorar; ne oluyor böyle? Çocuklar anlatırlar; böyleyken böyle... Bakkal bilge bilge kafasını sallar ve "Bakın çocuklar, horozu yakalayıp kesseydiniz, başınıza büyük bela alırdınız; iyi ki gördüm. Ama siz de haklısınız; en iyisi ben kesivereyim bu horozun sesini de sevaba gireyim" der.

***

Gençlerin meraklı bakışları arasında, bakkal amca bir kibrit çöpüne pamuk dolayıp, onu da zeytinyağına batırdıktan sonra, horozun dübürüne birkaç kez batırıp çıkardıktan sonra hayvanı salıverir. Kurtulan horoz koşa koşa tüneğine çıkar ve zafer narası atmak için ötmeye yeltenir.

Fakat o da ne? Horozdan bir iki gııığk sesi çıkar çıkar kesilir. Gençler soru dolu gözlerle bakarlar bakkala. Ve bakkal, beklenen yanıtı verir:

E, çocuklar; arkası sağlam olmayanın sesi gür çıkmaz. Unutmayın bunu!

YORUMLAR

  • 0 Yorum