phishing
Nurettin BURHAN

Nurettin BURHAN

Tablo

Bizim Köyün Oyunları

 

(Bizim köy üzerine - 4)

 

Bizim Köyün Oyunları

 

Ne yani, çocukken; "atari"miz yoktu diye, "IPAD"imiz, "lep top"ımız, "tablet"imiz, "akıllı telefon"umuz yoktu diye, biz oyun oynamıyorduk mu? Oyunsuz çocuk mu büyür...

Hem bizim oyunlarımız böyle sanal, kendi kendine, bizi dünyadan koparan, yalnızlaştıran, içimize kapatan oyunlar da değildi; canlı canlı, yüz yüze, el ele, iç içe oyunlardı. "Oyuncak", "oyuncakçı" nedir bilmediğimizden; oyuncaklarımızı da oyun araçlarımızı da kendimiz yapardık. Çok çeşitli oyunlarımız vardı da, yalnızca birkaçını yazayım size:

 

Kazık Oyunu

"Kazık atmak" deyimi, bizim köyün "kazık oyunu"ndan çıkmış sanki.

İyi kazık atan kazanır kazık oyununda.

Kısa, kalın, sağlam meşe odunun ucu sivriltildiğinde kazık olur.

Kazıklar hazır olduğunda, hafif yumuşak bir topraklı bir yer de bulunduğunda oyun başlar.

Oyunun kuralı; atılarak yere saplanan kazığı, kazık atarak çıkarmak üzerine kurulmuştur. Çıkarabildiğin kazığı ütmüş olursun. Ustaysan yakacak odunu bedavaya getirirsin.

 

Aşık Oyunu

"Aşık atmak" deyimi de, bizim köyün aşık oyunundan çıktı galiba.

Hani, "sen onunla aşık atabilir misin" derler ya; ustasıyla aşık atmak zordur.

Oyunun malzemesi değerlidir, az bulunur; küçük baş hayvanların, ayak bileği kemiklerinden çıkarılır çünkü... Kurallarını tam hatırlamıyorum ama, ceza verildiğini biliyorum. Kaybeden; türkü söylemekten tutun, kedi gibi miyavlamaya, eşek gibi anırmaya kadar vardı.

 

Mazı Oyunu

Malzemesi dağlardan toplanan, yuvarlak, pütürlü bir ağaç türeviydi. Bu günkü bilyeleri düşünün; onun çeşitli boyutları işte... Pütürleri bıçakla güzelce temizlendiğinde oyuna hazır olurdu. Hatta bir de boyanırdı. Onun da kuralı iyi nişan alıp, vurmak ve ütmek üzerineydi.

"Enek" derlerdi vurucu mazıya. Eneğini üttüren oyun dışı kalırdı.

 

Yüzük Oyunu

Yere serili mendillerin altına, bir yüzüğü veya benzeri bir eşyayı saklamak, saklanan şeyi arayıp bulmak üzerine kurulu bir oyundu. Avuç ortasında tutulan yüzük, oyunculara önce gösterildikten sonra, el mendillerin hepsinin altına girip çıkarken, birinin altına bırakılırdı.

Arayan oyuncu, bulursa ebe olur, saklama sırası ona geçerdi. Bulamayan yanardı; o mendiller bükülüp, sopa haline getirilerek ellere vurulurdu. Ceza yani...

 

Baca Baca Oyunu

Çok anlamlı bir bulmaca oyunuydu bu... Köydeki haneleri ve içinde yaşayan aileleri tanıma üzerine kurulu sözel bir oyundu. Şöyle bir diyaloğu vardı:

-Baca baca kaç baca?

-Kaç oğlun, kaç kızın var?

-(Mesela) Bir evde bir yaşlı kadın, bir oğlan, bir gelin, iki de çocuk var; bil bakalım!

-Haa bildim; Dudu teyzegil.

Bildiyse ne alâ, bilemediyse ceza hazırdı. Çay yaptırılırdı mesela...

 

Üç Taş - Dokuz Taş - Dama

Adı üstünde taşlarla, küçük taşlarla oynanan zeka ve dikkat oyunları.

Öyle özel mekan aramaya gerek yoktu. Bulunulan yere sivri bir cisimle oyun alanı çizgiler çizilir ve oyun başlatılırdı. Taşların konumlanmasına göre taşın hapsedilmesi ve oyun dışı bırakılarak bitirilmesi üzerine kurulu oyunlardı bunlar. Yenilen konuşulan gereği yapardı.

 

Zararlı oyunlar konusuna başka zaman girelim

Baştan söyledim ya; çok oyunumuz vardı, hepsi de sıcacık insan ilişkileri üzerine...

Oyun; insanın yeteneğini, zekasını, becerilerini ve insanlarla ilişkileri geliştiren bir eğitim türüdür. Yeter ki yararlı olanlar seçilebilsin. Zararlı oyunlar konusuna başka zaman girelim.

Köyümüz üzerine galiba son bir yazı daha yazmam gerekecek.

Bizim köye de okul yapıldı. Okulsuz günlerden okullu günlere geçişimizi de yazayım.

YORUMLAR

  • 0 Yorum