phishing
İSMAİL AKAR

İSMAİL AKAR

GÜNDEM

Özledim

 

 

Hiç burnunuzun direği sızladı mı sizin?

Tüm benliğinizi özlemi sardığı oldu mu?

Bazen bırak git demenize rağmen  inadına kaldığınız günleriniz yaşandı mı?.                                                                        Siyah beyaz eski resimlere baktınız mı hiç saatlerce?

Sensizlik canımı çok acıtıyor, yokluğuna hiç alışamadım diye mırıldandınız mı zaman zaman?

Yüreğinizin hızlı hızlı attığı, nefesinizin daraldığı oldu mu?

Gözyaşlarını göstermemek adına başını havaya kaldırıp mavi gökyüzüne baktınız mı hiç?

Ve o gökyüzünde çir çift ela gözleri gördünüz mü?

 

HAZİRANDA KARAKIŞI YAŞADINIZ MI SİZ?

Afyon Kalesi gibi en zor anlarında sırtını birine yasladığınız…

Gittiği günden beri gelmeyeceğini bile bile beklediğiniz…

Hatta haziran sıcaklığında karakışı yaşadığınız.

Kokusunu,

Sarılmasını…

Sırtınızı sıvazlamasını

Gülüşünü…

Ara sıra kızdığında çatık kaşlarını..

Yüzünü…

Hoş sohbetini…

Mütavazi duruşunu

Özlediğiniz

Ve ara sıra hiç olmazsa rüyalarıma gel dediğiniz birisi oldu mu sizin?

 

BİR ÇİÇEK YEŞERMİŞ TOPRAĞINDA

Benim oldu.

Sahi sizin babanız öldü mü?

Benim öldü.

Üç yıl önce 3 Haziran günü kaybettim babamı..

Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun.

Geçen hafta mezarına gittim.

Toprakla suyu yeniden buluşturdum. Dualar okudum.

Taşlarını silip temizledim. Bir çiçek yeşermiş toprağında.

O çiçeğe baktım uzunca bir zaman. Fani dünya işte her başlangıcın bir sonu olurdu. Bu çiçek de solacak ve gün gelecek toprağa düşecek tıpkı insanoğlu gibi.

Çiçeğe baktıkça anılarım depreşti. Yıllar öncesine gittim.

 

SENSİZ ÜÇÜNCÜ KEZ KARŞILIYORUZ ON BİR AYIN SULTANINI

Ramazan ayı yeniden geliyor. Sen bu mübarek aya çok özel hazırlanırdın… Günler önce evin eksiklerini alırdın. O iftar telaşın ise bambaşka olurdu. İftardan saatler önce yapardın salatayı. Bir koşu taş fırından sıcak pideleri getirir, hamur olmasın diye ayrı ayrı sererdin onları sofaya… Nedendir bilmem ama ezandan 10 dakika önce yer sofrasına otururduk hep birlikte. Yemekleri gözlerinle kontrol ederdin. En az iki üç dakika önce elinde su bardağı ile ezanı beklerdin, pür dikkat. O esnada kimseden çıt çıkmazdı. Ne günlerdi be Baba…

Sensiz üçüncü kez karşılıyoruz on bir ayın sultanını..

Hele o bayramlar…

 

KRAVAT BAĞLAMASINI BİLMEZDİN

Bayram namazı kıldıktan sonra annem, evlatların, torunların, gelinlerin, damadın ile neşe dolardı evin içi. Her bayram elinde üç dört kravat ile gelirdin salona. Hangi kravatı takacağın konusunda ev ahalisinden fikir alırdın. Kravat bağlamasını bilmezdin. ‘Ağa şunu bağla. Bugün bunu takacağım’ diyerek bana uzattırdın kravatı.

Sonra bayramlaşma merasimi. Torunlara sarılman çok farklıydı. Sadece sarılma değildi bu… Gözlerin ışıl ışıl her birisinin sırtını ayrı ayrı sıvazlardın. İlginçti ama anneme, gelinlere, torunlara ayrı ayrı bayram harçlığı verirdin. Bir gün ‘Baba torun sevgisi evlattan farklı mı’ diye sormuştum. Dedin ki ‘Şimdi bunu sana anlatmam zor. İnşallah torunun olur o zaman beni anlarsın.’

Daha torun yok anlamadım bu farkı.

 

ŞİMDİ BELKİ ANLAMAZSIN BENİ OĞLUM, DERDİN..

Bir şeyi daha çok sık söylerdin. Özellikle nasihat ettikten sonra derdin ki, ‘Şimdi belki anlamazsın beni oğlum. Ama ata olunca anlarsın ve anlayacaksın.’

İşte bunu iyi anladım.

Bu ülkeye bu topluma yararlı ve faydalı bireyler yetiştirmek. Çalmadan çırpmadan adam gibi adamlar yetiştirmenin zahmetli meşakkatli ve güç olmasına rağmen onur ve gurur verici duygu olduğunu yaşayarak anladım.

Ya işte yıllar su gibi akıp gidiyor.

Sen gideli tam 36 ay oldu.

Haydi, gel baba.

Hiç olmazsa rüyama gel de eski günlerdeki gibi iftar açalım.

Kokunu, nefesini hissedeyim.

Özledim..

İnan çok özledim.

Baba….

YORUMLAR

  • 0 Yorum