Darbe girişimini deşifre
olan FETÖ’cüler yaptı
AKÜ’de düzenlenen ‘15 Temmuz’un Sosyolojisi: İhanet, Direniş ve Devrim’ adlı konferansta konuşan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Karakaş: MİT, Bylock programını deşifre ettikten sonra hem TSK’ya hem de HSYK’ya FETÖ’cülerin isimlerini bildirmişti. FETÖ’cüler bu deşifreyi gördüler ve devletin çok ciddi bir tasfiye hareketi başlatacağı anlaşılınca dış güçlerin de sırtlarını sıvazlamasıyla 15 Temmuz’da cinnet, intihar ve ihanet gecesi yaşanmış oldu
Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Rektör Yardımcısı ve Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Karakaş, AKÜ Sosyoloji Kulübü ve Akademik Değerler Topluluğu tarafından düzenlenen ‘15 Temmuz’un Sosyolojisi: İhanet, Direniş ve Devrim’ konferansında yaptığı konuşmada, 15 Temmuz sürecinin sosyolojisini ihanet, direniş ve devrim kavramlarıyla açıklayacağını’ belirtti. Karakaş, “15 Temmuz bir darbe girişimidir. Darbeler, bizim toplumumuzda bir kültüre ve geleneğe sahiptir” vurgusu yaptı.
Konuşmasında darbeler tarihine ilişkin bilgiler aktaran Karakaş, 15 Temmuza giden yolda Gezi Parkı olaylarının önemine dikkat çekti. Karakaş şunları kaydetti:
“AK Parti iktidarlar sürecinin kırılma tarihlerinden biri de 27 Mayıs 2013’tür. 2013’ün bahar yılları aslında Türkiye’nin de baharı niteliğindeydi. Dünya ölçeğinde projelerin hayata geçirildiği bir yıldı. Bu büyük ölçekli projeler ve siyasi istikrar, tabi ki etrafta bu coğrafya üzerinde emelleri bulunan ve içerde iktidar arayışları olan kesimlerin çıkarlarını bir araya getirdi. 27 Mayıs 2013 tarihinde Gezi Parkı olayları yaşanmaya başlandı. Topçu Kışlası ve Taksim Yayalaştırma Projesi ile başlayan bir gelişmeydi Gezi Parkı olayları. Bu projeye karşı çevreci bir hareket olarak başlatılan Gezi Parkı Olayları, zaman içinde ivme kazandı ve ülke sathına yayılarak şiddet boyutu kazandı ve ölümler yaşandı. Dış dünyanın büyük ilgisiyle karşılandı. Özellikle CNN ve BBC gibi haber kanalları 8-9 saat gibi abartılı canlı yayınlar yaparak dünyaya duyurdu. Gezi Parkı, Türkiye siyasi hayatında yeni bir ‘siyasi kültür dalgası’ olarak da ortaya çıktı. Gezi Parkı olaylarına toplumdan farklı tepkiler verildi. Toplumun bir kesimi gelişmeleri, özgürlükçü hareket olarak değerlendirdi. Hatta bazı sol gruplar, Gezi Parkı olayı üzerinden bir devrim romantizmi dahi yaşadılar. Toplumun diğer bir kısmı ise devlete, iktidara karşı bir ayaklanma bir kalkışma olarak değerlendirdi. 15 Temmuz’a gelinen yolda Gezi Parkı olaylarının önemli rolü var. Çünkü Gezi Parkı olaylarını tahrik eden bazı gelişmelerin, FETÖ üzerinden kışkırtıldığı yönünde bir takım bulgular ortaya çıktı.”
VESAYET, KEMALİZM’DEN GÜLENİZM’E GEÇMİŞ OLDU
15 Temmuz öncesi yaşanan darbelerde ‘rejimin bekçiliği’ adına tanımlanan bir ‘Kemalist ruh’ olduğunu ifade eden Karakaş, şöyle devam etti: “15 Temmuz’a giden yola kısaca baktığımızda bir defa vesayetin el değiştirme süreci var. 15 Temmuz’u anlayabilmemiz açısından bu çok önemli. Daha önceki darbelerde rejim bekçiliği diye tanımlayabileceğimiz bir Kemalist ruh bulunmaktaydı. Askerin cumhuriyeti korumasından kaynaklı bir motivasyon söz konusuydu. Bu motivasyonun arka planında derin devlet diye tanımlanan daha sonra Ergenekon olarak ifade edilen bir yapı vardı. Siyasete müdahale ederek devletin gerçek sahipleri olduğu yönünde bir motivasyondan hareket ediyorlardı. Özellikle 2007’den sonra derin devletin değişim süreci yaşandı. Ergenekon davasının açılmasıyla birlikte vesayette el değişimi söz konusu oldu. Ergenekon olarak özetleyebileceğiz vesayet yapısı, o dönemlerde F Tipi diye ifade edilen grubun eline geçti. Böylece vesayet, Kemalizm’den Gülenizm’e geçmiş oldu. Bu durum, önemli gelişmelere yol açtı. Çünkü vesayetin değişimi sürecinde Emniyet yeniden dizayn edildi. 2011 Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçimleriyle HSYK tamamen F tipinin eline geçmiş oldu.Yine Yüksek Yargı F tipinin eline geçti. Aynı zamanda TSK’daki güçlü FETÖ yapılanmasıyla birlikte vesayet el değiştirdi. Yeni vesayetçi yapı, güç kaynaklarını eline geçirdikten sonra iktidara vesayet etme girişimi başladı. Bu gelişme, vesayet ile sivil siyaset arasında kavgaya yol açtı. Aslında AK Parti ile Fethullahçılar arasındaki kavga budur.”
ÇOK CİDDİ BİR TASFİYE HAREKETİ BAŞLATILACAĞINI ANLAYINCA…
FETÖ/PDY’nin 15 Temmuza karar vermesinde MİT’in Bylock programını deşifre etmesinin önemli bir dönüm noktası olduğunun altını çizen Karakaş, ‘15 Temmuz öncesinde MİT’in FETÖ/PDY’nin kullanmış olduğu gizli bir program olan Bylock programını deşifre etmesi ile birlikte örgütün darbeden başka yolu kalmadığına inanması veya inandırılmasına bakmak gerekiyor. Çünkü MİT, Bylock programını deşifre ettikten sonra hem TSK’ya hem de HSYK’ya bu isimleri bildirmişti. FETÖ’cüler bu deşifreyi gördüler ve devletin çok ciddi bir tasfiye hareketi başlatacağı anlaşılınca; TSK’da, emniyette, yargıda olan bu gücün ellerinden gideceği, daha sonraki süreçte de bir varlık gösteremeyeceği yönünde motive oldular ve darbe dışında yollarının kalmadığına inandılar. Dış güçlerin de sırtlarını sıvazlamasıyla 15 Temmuz’da cinnet, intihar ve ihanet gecesi yaşanmış oldu’ ifadelerini kullandı.
SOYLU HALK DİRENİŞİ, ŞANLI BİR HALK DEVRİMİNİ İNŞA ETTİ
15 Temmuz’un sosyolojisinin önemli unsurlarından birinin de ‘direniş’ olduğunu vurgulayan Karakaş şu tespitlerde bulundu:
“15 Temmuz, TSK’nın yürüttüğü darbe girişimleri açısından, başarılı olma geleneğin bozulması anlamına geliyordu. Darbe girişiminin başarısız olmasında çok sayıda etken saymak mümkün ancak, etkisi açısından en önemlisi ‘halk direnişi/sivil direniş’ idi. Darbecilerin öngörmediği ‘millet faktörü’, 15 Temmuz gecesi harekete geçti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısıyla da Türkiye’nin bütün kentlerinde meydanlar, tarihte eşine az rastlanır kalabalıklarla buluştu. Soylu halk direnişi, beraberinde şanlı bir halk devrimini inşa etti. Halkın bu yeni duruşu, Türkiye’nin yeni siyasal ikliminin yeni tutumlarından biri olarak temayüz etti. Bunda Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın ortaya liderliklerin önemli bir payı bulunmaktadır. Bunların yanında Polisin, Meclisin, Yargının, Medyanın, TSK içerisinde bir grup Askerin ve İmamların sala okuyarak yapmış oldukları katkı ve motivasyonları da unutmamak gerekir.”
DARBECİLERİN ÖNGÖRMEDİĞİ ‘MİLLET FAKTÖRÜ
15 Temmuz gecesinde yaşanan direnişin önemine değinen Karakaş şöyle devam etti:
“Meydanlara çıkan halkın tavrı; özgürlüğüne, bağımsızlığına ve geleceğine sahip çıkan bir kitlenin tavrı olarak kendini gösterdi. Bu motivasyonla şekillenen direniş, bünyesinde devrimci bir ruh da taşımaktaydı ve siyaset sosyolojisi açısından muhafazakârlıkla açıklanabilecek bir durum da değildi. Sözünü ettiğim devrimci ruh potansiyeli, ani ve beklenilmeyen bir müdahaleyle harekete geçerek yaşamın akışını belirlemeye başladı. Harekete geçen ruhun ortaya çıkardığı soylu direniş, siyasi tarihte eşine az rastlanır bir mücadeleydi ve her türlü övgüyü hak etmekteydi. Darbecilerin öngörmediği ‘millet faktörü’, bütün planları bozdu ve adeta darbecilerin sonunu getirdi. Yıllarca horlanan, pısırık ve koyun diye tanımlanan insanlar, tankların ve kurşunların üzerine vakur bir şekilde çıplak elle yürüyerek ve ne yapacağını da sanki önceden biliyormuşçasına üzerine düşeni yapan sivil direnişçiler haline geldiler.O gece millet, iradesi, azmi ve cesaretiyle nasıl özgür kalınabileceğini tüm dünyaya gösterdi. Bütün bunları gerçekleştirirken; ne bir provakatif hareket, ne yağmalama, ne cam çerçeve kırma, ne kaldırım taşı sökme gibi olumsuz hiçbir davranış ve tepkinin içinde olmadı. Tam anlamıyla soylu bir direnişin Türkiye ve Dünyaya örneği gösterilmiş oldu. Milletin bu yeni duruşu, Türkiye’nin yeni siyasal ikliminin yeni tutumlarından biri olarak kendini gösterdi. İçeride çeşitli kesimlerde ve dışarıda ABD ve AB ülkelerinde itibar suikastına uğratılmak istenen bu soylu mücadelenin oluşturduğu direnme sosyolojisi çok kıymetlidir. Çünkü bu süreç, milletin iradesine sahip çıkma bilincini güçlendirmesi açısından önemlidir.Darbe girişimi sonrası tavır ve gelişmelerden anlıyoruz ki, milletimiz yedi düvele karşı tarihte eşine az rastlanır bir mücadele vermiştir.’
TOPLUMSAL DAYANIŞMA VE BİRLİK RUHU GÜÇLENDİ
Darbe girişimine karşı verilen mücadeleyi, milletin tabandan tavana gerçekleştirdiği bir devrim olarak nitelendiren Karakaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Darbe girişimine karşı çıkış, içkin olarak bünyesinde devrimci bir ruh taşımaktaydı ve sosyolojik açıdan muhafazakârlıkla açıklanabilecek bir durum değildi. Darbeye karşı direnişin oluşturduğu heyecan ve ruh, beraberinde şanlı bir halk devrimini inşa etti.Bu direnme sosyolojisi, devrimsel niteliğe sahipti. Direniş ve demokrasi mitingleriyle oluşan yeni duruş, Türkiye’nin yeni siyasal ve sosyolojik ikliminin yeni bir tutumu oldu ve bu tutum, hem zihinsel hem de politik olarak devrim ruhunu işaret ediyordu. Direniş ve devrim süreçlerinin gelişmelerine birlikte baktığımız zaman, siyasal toplumsallaşma sürecinin sonuçları olduğunu görürüz. Çünkü bu süreçlerde yeni bir siyasal kültür oluştu. Bu aynı zamanda yeni bir toplumsal dalgalanma anlamına da geliyor. Yeni Türkiye sosyolojisi, önemli bir ölçüde bu dalgalanma ile şekillenecek. Yine toplumsal dayanışma ve birlik ruhu güçlendi. Kutuplaşmanın zayıfladığını görüyoruz.
Konuşmasında FETÖ’cü yapılanmanın Amerika’nın bir projesi olduğu ortaya çıktığına vurgu yapan Prof. Dr. Karakaş, şunları kaydetti:
EMPERYALİZMİN TÜRKİYE İÇİN YAZDIĞI FELAKET SENARYOSU BERTARAF EDİLDİ
“Bunu Amerika’nın olaya vermiş olduğu tepkiden anlıyoruz. Gezi Parkı olaylarından Y ve Z kuşağının siyasi hafızadan ve bilinçten uzak oldukları yönünde bir eleştiri olmuştu. İşte bu Y ve Z kuşakları, hem direniş gecesi hem de Demokrasi Mitinglerinde bir siyasal bilinç kazandılar. Emperyalizmin Türkiye için yazdığı felaket senaryosu bertaraf edilmiş oldu. Bu senaryo direniş ve devrimle bozularak iç savaş engellendi. Bütün bunlar, insanlarda vatanına bağlılık noktasında yeni duyguların oluşmasına ya da var olan duyguların açığa çıkmasına yol açtı. Darbe püskürtüldü ama ağır bir fatura bıraktı; güvenlik maliyeti var, sosyal maliyeti, dış ilişkiler açısından, ekonomi açısından maliyeti var. Bu faturanın ağır olmasına rağmen millet olarak geleceğe daha umutla bakma imkânını da sağladı.Vatanımıza, sahip olduklarımıza sahip çıkabilme güç ve motivasyonunu oluşturdu. Bu da geleceğe daha umutla bakmamızı sağlayan bir imkân oldu. Dini eğitimin ne kadar önemli olduğu ve Devletin bu konudaki eksikliğini ortaya çıkardı. Uyanık olmamız gerekenJeo-stratejik değeri olan önemli bir coğrafyada yaşadığımızı hatırlattı. Siyasi geleneğimizde var olan darbelerin hiç unutulmaması gerektiğini hatırlattı. Artık darbe olmaz söyleminin tekrar tekrar yalanlandığını gördük ki, bu anlayış da güncellenmiş oldu. Bu gelişmeler yeni bir siyasal kültürün orta çıkması anlamına geliyordu. Bu kültürü sağlayan ise direniş ve devrim ruhuyla şekillenen yeni siyasal davranma biçimidir. Toparlayacak olursak, 15 Temmuz süreci, yeni bir siyasal toplumsallaşma biçimi ve yeni bir sosyolojik durumu ifade etmektedir. 15 Temmuz süreci tabandan tavana gerçekleşen bir halk devrimidir ve yaşanmakta olan ya da yaşanacak değişimler devrimsel nitelikte olacaktır.”●Kurtuluş



YORUMLAR