Yeniden Refah Partisi Tarafından hazırlanan Korona Virüs ve Ekonomiye Etkileri raporunun ikinci nölümünü yayınlamaya devam ediyoruz.
Dünya genelinde yeni tip Koronavirüs (Covid-19) salgını maalesef hız kesmeden yayılmaya
devam ediyor; 27 Nisan 2020 tarihi itibariyle hastalığa yakalanan insanların sayısı 2,8
milyonu, hayatını kaybeden insanların sayısı ise 195 bini așmıș durumdadır. Bu sebeple,
salgınla mücadelede “sosyal mesafe”, “sosyal izolasyon” ve “karantina” tedbirleri tüm
dünyada uygulanmaya devam etmektedir. Tavizsiz bir șekilde takip edilen “Evde Kal”
stratejisi sonucu dünya genelinde ekonomik hayat durmuș ve tüm ekonomiler son yüzyılın
en derin ekonomik krizine doğru sürüklenmektedirler.
Öyle bir ekonomik kriz ki bahse konu olan, artık “ekonomik durgunluğun” çok ötesinde
“ekonomik çöküșün” gerçekleșmesinin beklendiği ve etkilenmeyen veya kazanan devletin
olmadığı bir krizle karșı karșıyayız. Salgın öncesi küresel ekonominin 2020 yılında %3,4
büyüyeceği öngörülürken, șu an itibariyle 2020 yılında dünya ekonomisinin %3 küçüleceği
tahmin edilmektedir. Gelișmiș Avrupa ülkelerinin 2020 yılında %6,6 küçüleceği, Avrupa
bölgesi gelișmekte olan ülkelerin %5,2 küçüleceği ve Türkiye ekonomisinin ise görece
daha iyi bir durumda olsa da %5 daralacağı öngörülmektedir.
2020 yılı ikinci yarsında bașlayacak toparlanmayı, 2021 yılında %5,8 büyümenin takip
edeceği beklenmektedir. Böylece Koronavirüs salgınının 2020 ve 2021 yıllarında dünya
ekonomisine maliyetinin 9 trilyon $ olacağı hesaplanmaktadır. Nüfus artıșı sebebiyle kiși
bașı gelirdeki azalıșın %3 değil %4,2 olacağı, 2020 yılı sonunda 170 ülkenin kiși bașı milli
gelirinin azalacağı öngörülmektedir, yani en basit ifadesiyle tüm dünya halkları daha da
fakirleșecek, açlık çeken insan sayısı iki katına çıkacaktır.
Bu șartlar altında Koronavirüs salgınının Türkiye ekonomisine olası etkisi Grafik-1’de
gösterilmiștir. 1998 yılından itibaren reel gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) yıllar itibariyle
aldığı değer TL cinsinden mavi çizgiyle gösterilmektedir. Siyah çizgi, 1998-2019 yılları
arasında 22 yıllık dönemde Türkiye ekonomisinin yakalamıș olduğu büyüme trendini ifade
etmektedir. Koronavirüs salgını nedeniyle yașadığımız ekonomik daralmanın ülkemize
maliyeti 2020 ve 2021 yılları için kırmızı alanla gösterilmektedir.
Uluslararası kreditörlerin ve kurulușların tahminleri çerçevesinde Türkiye ekonomisinin
2020 yılında %5 küçülmesi ve 2021 yılında %5 büyümesi durumunda reel GSYH’yı
gösteren mavi çizgi 22 yıllık trend çizgisinin altında kalacak ve ülke sınırlarında ürettiğimiz
gelirimizde kayıplar yașanacaktır. Kırmızı alan ile gösterilen ekonomik kayıplar her ne
kadar grafik üzerinde küçük gibi görünse de 2019 cari fiyatlarıyla 836 milyar TL’ye tekabül
etmektedir. Yani Koronavirüs salgını nedeniyle Türkiye 836 Milyar TL (144 Milyar $) zarara
uğrayacaktır. 2019 yılı cari GSYH’nin 4,28 Trilyon TL olduğunu düșünürsek ekonomik
kaybımız 2019 yılı gelirimizin %19,5’ine denk gelmektedir.
Yapmıș olduğumuz hesaplamalar, 2020 yılı için Türkiye ekonomisinin Koronavirüs salgını
etkisiyle %5 küçüleceği ön kabulüne dayanmaktadır. Peki bu rakam gerçekçi midir?
Türkiye ekonomisini teğet geçtiğini kabul ettiğimiz 2009 küresel finans krizi döneminde
Türkiye ekonomisinin %4,7 küçüldüğünü düșünürsek, Koronavirüs salgını altında 2020
yılında %5 seviyesinde ekonominin küçülmesi gayet gerçekçi durmaktadır. Türkiye
Ekonomi Politikaları Araștırma Vakfının (TEPAV) yayınladığı Nisan 2020 Politika Notunda
Koronavirüs salgını nedeniyle Türkiye ekonomisinin 3 ay kapalı kalması durumunda
ekonominin %10 küçüleceği ifade edilmektedir. Bu durumda gelir kaybımız 1,27 Trilyon
TL (218 Milyar $) seviyesine çıkmaktadır.
Küresel olarak maliyetinin 9 trilyon $ olacağı hesaplanan ve bu sebeple son yüzyılın en
derin ekonomik krizi olarak adlandırılan bu kriz ile mücadele için dünya genelinde
devletlerin açıklamıș olduğu ekonomik destek paketlerinin toplam değeri 8 trilyon $
seviyesine yaklașmıștır. Türkiye’de ise hükümet 836 Milyar TL’yi bulan toplam ekonomik
zarara karșın sadece 100 Milyar TL değerinde ekonomik destek paketi açıklayabilmiștir.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın 25 Nisan tarihinde açıkladığı șișirilmiș, abartılı
rakamlar üzerinden konușacak olursak 200 Milyar TL’lik paket Türkiye ekonomisi için
yeterli değildir. Hazine ve Maliye Bakanlığının acilen asli görevine odaklanması
gerekmektedir. Bakanlığın ve bakanın “1 milyon yazılımcı” projesi gibi üzerine vazife
olmayan ișlerle uğrașmaktan vazgeçmelidir.
23 Mart 2020 tarihinde yayınlamıș olduğumuz değerlendirme raporumuzda belirttiğimiz
gibi hükümet açıklamıș olduğu ekonomik istikrar kalkanı programıyla bankacılık sistemi
üzerinden hanehalkı ve firmaları borçlandırarak krizin olumsuz etkilerini hafifletmeye
çalıșmaktadır. Bu durumda paketin bașarısı hükümetin kararlılığına değil bankacılık
sektörünün tutumuna bağlı kalmaktadır. Bunu baștan göremeyen hükümet, bugün Hazine
ve Maliye Bakanı aracılığıyla bankacılık sektörüne göz dağı tadında mesaj vermeye
çalıșmaktadır. Fakat ișin aslı; tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hem hanehalkları
hem de firmalar hali hazırda ağır borç yükü altında olmalarıdır. Bu sebeple bankacılık
sektörü boğazına kadar borca batmıș kiși veya firmalara daha fazla borç vermeye
yanașmıyorlar.
Hanehalkı ve firmaların 2002 ve 2019 yılları aralık sonu borç stoku rakamları Tablo-1’de
sunulmaktadır. 2002 yılı sonunda vatandașların 6,6 Milyar TL olan borcu 2019 sonunda 89
kat artarak 584 Milyar TL’ye fırlamıștır. Firmaların borcu ise aynı dönemde 34 kat artarak
3 Trilyon TL sınırına dayanmıștır. Hanehalkları ve firmaların toplam borcu 2002 yılında
GSYH’nın %26’sına denk gelmektedir. Yani ülke olarak bir yılda elde edilen gelirin dörtte
biri kadar borcu varmıș firmaların ve vatandașların 2002 yılında. 2019 yılı sonunda yani
2020 yılı bașında bu oran maalesef %83’e yükselmiștir. Devletin ortalama olarak %23
civarında olan milli gelir içerisindeki payı düșüldüğünde acı gerçek ortaya çıkmaktadır:
Hanehalklarının ve firmaların toplam borcu (%83) bir yılda çalıșarak ürettikleri gelirlerinden
(%77) daha fazladır. Dolayısıyla vatandașlar ve firmalar boğazına kadar borca batmıș
durumdayken bankacılık sektörünün daha fazla borç vermeye can atmasını beklemek
mümkün değildir. Bütün bașarısı borçlanma mekanizmasını genișletmek üzerine kurulu
ekonomik istikrar kalkanı paketinin bașarıya ulașması, ekonomik krizin etkilerini
hafifletmesi kesinlikle mümkün değildir. Anlık rahatlama sağlar gibi olsa bile ekonomik
kırılganlıkları artıracağı ve dolayısıyla çok uzak olmayan bir dönemde ekonomiyi tamamen
iflasa sürükleyeceği kaçınılmaz bir sondur.
Koronavirüs salgınının sebep olduğu bu çalkantılı dönemde, ekonomik, sosyal ve siyasal
yapıların yeniden sorgulanmaya bașlanması ve herkesin hayatın her alanında “yeninin”
arayıșı içerisinde olması bizim için çok önemli bir fırsat penceresi aralamaktadır. Kendi
medeniyet anlayıșımızın öngördüğü ekonomik, sosyal ve siyasal yapıları inșa etmeye hiç
bu kadar yakın olmamıștık. Her köklü değișim dayanılması ağır bedellere/maliyetlere
sebep olmaktadır. Koronavirüs salgınının sebep olduğu ekonomik krizin maliyetini
öderken (ki zaten ödeyeceğiz) kendi düșünce dünyamıza ait sistemi kurabilirsek, bu
ekonomik krizden karlı çıkacak tek ülke olabiliriz. Kurabileceğimize inanmalıyız; bugün
itibariyle batı medeniyetinin bütün karizması ayaklar altındayken, süper güç olduğuna
inandığımız ABD’de insanlar devletlerine olan güvenlerini yitirmișken biz her türlü imkana
sahibiz. Bu fırsatı kaçırmanın bedeli çok daha ağır olabilir. Gelinen bu noktada acilen
yapılması gereken iki önemli stratejik değișiklik vardır.
1. Kurgu olarak tamamen hatalı tasarlanan ekonomik istikrar kalkanı paketi
tamamen değiștirilmeli ve baștan kurgulanmalıdır. Fikri altyapısı tamamen hatalı, kurgusu
tersten çalıșan (yani, bankacılık sektörünün takdir edeceği yeni borç miktarı nispetinde
firmalar ayakta kalacak ve ayakta kalacak firmaların istihdam edeceği insanlar üretime
devam edebilecekler) bu paket yerine vatandașın yurtiçinde üretilmiș tüketim malları ve
hizmetleri satın almakta kullanacağı dolara çevrilemeyen yeni bir para ile vatandaș
doğrudan desteklenmelidir.
2. Borç stoku rakamlarının ortaya koyduğu “boğazımıza kadar borca battığımız” acı
durumunu değiștirecek, borç-faiz-borç problemini kesin olarak ortadan kaldıracak,
borçlarımızı konsolide ve tasfiye etmek için ter dökecek Hazine ve Maliye Bakanlığı
bünyesinde yeni bir Genel Müdürlük kurulmalıdır. 12 Eylül 2019 tarihinde 30886 sayılı
Resmi Gazete’de yayınlanan 45 numaralı Cumhurbașkanlığı Kararnamesi ile ihdas edilen
Borçlanma Genel Müdürlüğü lav edilerek kapatılmalıdır.
Yeniden Refah Partisi Korona Virüs ve Ekonomiye Etkileri raporunu yayınladı
29 Nisan 2020 - 22:18 - Güncelleme: 01 Mayıs 2020 - 03:26
Bu haber 935 defa okunmuştur.



YORUMLAR