Bir zamanlar insanların birbirine bakarak konuştuğu bir ülkeydik.
Sesimiz de kalbimiz de yankılanırdı birbirimize.
Şimdi ise aynı masada oturuyoruz ama aklımız farklı ekranlara gömülü;
yan yana yürüyoruz ama düşüncelerimiz kilometrelerce uzak.
Herkes birbirine yakın…
Ama kimse kimseyi duymuyor.
Bu çağın en acı çelişkisi bu işte:
Yakınlık hissi arttıkça, gerçek temas azalıyor.
Sohbetlerimiz hızlandı, bağlarımız yavaşladı.
Mesajlarımız çoğaldı, yüz yüze kelimelerimiz azaldı.
Fotoğraflar arttı, bakışmalar azaldı.
Paylaşımlar çoğaldı, “nasılsın?” diyen azaldı.
Dijital dünyanın bize sunduğu bu “sözde yakınlık”, ağır bir yalnızlık yükünü gizlice sırtımıza bırakıyor.
Her gün yüzlerce insana dokunuyormuş gibi yapıyoruz…
Ama bir kişinin kalbine varamıyoruz.
Yalnızlık artık tek başına kalmak değil.
Yakınmış gibi yaparken uzak kalmak.
Ekranlarımızın ışığı kadar soğuk ilişkiler kuruyoruz.
Birbirimizi dinlemeyi değil, birbirimize yetişmeyi önemsiyoruz.
Sözlerimizi hızlandırdık, anlayışımızı yavaşlattık.
Eskiden mahallenin köşesinde ayaküstü edilen sohbetler vardı.
Şimdi bir apartmanın içinde birbirinin yüzünü tanımayan komşular yaşıyor.
Kalabalık caddelerde yürürken binlerce insan görüyoruz…
Ama hiçbiri bize görünmüyor.
Herkes kendi sessizliğinin içine gömülmüş durumda.
Bu yalnızlaşmanın kökeni teknoloji değil,
insanın içindeki yorgunluk.
Bitmeyen telaşlar…
Yetişemediğimiz hayatlar…
Sürekli meşgul olmanın verdiği sahte güç duygusu…
Her şeye vaktimiz varmış gibi görünürken,
birbirimize ayıracak bir dakikamız yok.
Konuşurken bile dinlemiyoruz artık.
Cümleleri anlamak için değil,
kendi cümlemizi kurmak için bekliyoruz.
Empati yerini aceleciliğe,
anlayış yerini hükmetmeye bıraktı.
Kısacası kalplerimiz dolu, ama birbirimize kapalı.
Peki çözüm ne?
Belki de en basitinden başlamak gerek:
Birbirimizi duymaya çalışmaktan.
Bir insanla konuşurken telefonu masanın yüzü aşağı dursun.
Söz kesmeden dinlemeyi yeniden öğrenelim.
Mesajlarla değil, yüz yüze tebessümlerle bağ kuralım.
Göz temasını yeniden hatırlayalım.
Dinlediğimizi hissettirelim.
Merak edelim.
Soralım.
Çünkü insan duymak için kulaklara değil,
kalpten gelen ilgiye ihtiyaç duyar.
Toplumun en büyük yarası, duyulmayan insanların birikmiş sessizliğidir.
Ve bu sessizlik büyüdükçe, şehirler daha çok gürültü yapar
— ama kimse kimseye ulaşamaz.
Bugünlerde belki en çok ihtiyacımız olan şey,
birbirimize gerçekten dokunmak.
Sözle, bakışla, ilgiyle, anlayışla…
Belki de yalnızlığın panzehiri,
yalnız olmadığımızı hatırlatan bir selamdır.
— Zeray

YORUMLAR