Söz Sırası / Aziz Aslan İle Özel Röportaj

Aslan; “İnsanlar bizi birlik ve beraberliği saylayamamış bir parti görünümüne koyduğu zaman, tehlike çanları çalmaya başlamıştır...”

Söz Sırası / Aziz Aslan İle Özel Röportaj

Aslan; “İnsanlar bizi birlik ve beraberliği saylayamamış bir parti görünümüne koyduğu zaman, tehlike çanları çalmaya başlamıştır...”

Söz Sırası / Aziz Aslan İle Özel Röportaj
16 Kasım 2015 - 12:19

Aslan; “İnsanlar bizi birlik ve beraberliği saylayamamış bir parti görünümüne koyduğu zaman, tehlike çanları çalmaya başlamıştır...”

 

 

Öğrencilik yıllarında çok konuşuldu, iş hayatında çok konuşuldu, siyasete atıldı çok konuşuldu. Zaman zaman sustu, kimi zaman cevabını verdi. Hayatında yaşadıkları ve bir çok kimsenin bilmediği yönleriyle bu kez Aziz Aslan konuştu…

Kendisine yapılan eleştirileri… Siyasette aldığı başarıları… Yaşanan başarısızlıkları… Genel Başkan Devlet Bahçeli’ye kadar sorulanlara ayrıntılarıyla açıklık getirdi.

 

 

İnsanları anlatmak ve tanıtmak bazen kolay olmayabiliyor. Herkesin gözü önünde olan ve bir çok kişi tarafından tanınan insanların da etkilendiği olaylar, yaşadığı kötü bir hayat olabiliyor. Kısacası hiçbir şey göründüğü gibi olmuyor ve olduğu gibi görünmüyor.

Ben de herkesin tanıdığı ancak geçmişte ve günümüzde neler yaşadıklarını öğrenme ve sizlere aktarma adına, bugün biraz fazla vaktinizi alacağım.

Bugün MHP İl Başkanlığı yapmış ve Milletvekili adayı gösterilen ama bir çok konuşmalarda da adından söz ettiren Aziz Aslan’ı kendi ağzından sizlere aktarmaya çalışacağım.

 

*Aziz Aslan kimdir?

Aziz Aslan’ın kendi Muhasebe Bürosunda yaptığım bu röportaja kısa bir tanıtım yaparak başlamak istiyorum; Aziz Aslan, Afyonkarahisar’ın İhsaniye ilçesi, Kadımıürsel köyünde doğdu. İlkokulu kendi köyünde, Ortaokulu İhsaniye’de ve Akşehir Öğretmen Lisesinde okudu. 1983 Yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. 1984 Yılından beri yapmakta olduğu Mali Müşavirlik faaliyetine Afyonkarahisar il merkezinde devam ettiriyor.

 

*Aziz Aslan Ülkücü Hareket içerisinde bilinen ve tanınan birisi. Peki, Aziz Aslan Ülkücü Hareketle ne zaman nerde ve nasıl tanıştı?

-Ülkücü Hareket ile tanışmamız Ortaokul 3. sınıfta oldu. İhsaniye ilçesinde okurken okulumuza 2 öğretmenimiz geldi. Bilal Gürer ve Yavuz hocamız vardı. Özellikle Bilal Gürer hocamızla, kulakları çınlasın halen de görüşürüz. Onun vasıtasıyla ülkücü hareketle tanıştık. Daha sonra Akşehir Öğretmen Okulu sınavlarını kazandık. Öğretmen olma hevesiyle gittiğim Akşehir’de kendimizi siyasi olayların içinde bulduk.

 

*Akşehir’deki öğrencilik yılları aynı zaman da 12 Eylül öncesi yaşanan olayların tam anlamıyla tavan yaptığı bir dönemdi öyle değil mi?

-Elbette, bizim sınavı kazanıp okula girdiğimiz yıl okul son öğretmenlerini mezun etti ve Öğretmen Lisesi’ne dönüştürüldü. Tabi son öğretmen olanlar siyasetin içinde oldukları için biz de ülkücü harekete yabancı olmayan biri olarak siyasette yerimizi aldık. O zamanlar okulumuzdan hemen her okula sürgün giden arkadaşlarımız oldu. Akşehir’in insanının da ağırlıklı olarak sol görüşlü olması nedeniyle bize pek sıcak bakmazlardı. Çünkü biz Akşehir Öğretmen Okulu olarak Ülkücü Hareket’in kalesi durumundaydık. Sık sık da olaylar olur ve birileri karakolluk olur, yaralanır hastaneye kaldırılır, kimileri sürgüne giderdi biz de yer yer yaralandık, karakola düştük. Hepsini yaşadık. Elbette o günler iyi günler değil di. Kötü günlerimizdi. Allah o günleri bir daha bu millete yaşatmasın.

 

*Ailelerin tedirginliği nasıldı? Ben de Isparta Gönen Öğretmen Lisesinde okuduğum için aynı olayları ben de yaşadım. Bizden çok ailelerimiz tedirgin olurdu...

-Özellikle aileler çok tedirgin. O zamanlar telefon falan yok. Radyolardan okulda olaylar olduğunu duyan aileler Akşehir’e gelirler, okula gelirlerdi. O sene 4’ncü sınıflar öğretmen olup gittiler okul Ülkücülerin eline geçti. O zaman sol görüşlü öğrenciler okula bir dönem gelemediler.  Son sene yine bir hükümet değişikliği oldu 3 yıl önce okuldan atılan öğrenciler bu kez geri geldiler. Onlara özel yetkiler verildi, özel kolluklar verildi ve bize baskılar yapılmaya başlandı.

Son sınıfta üniversite sınavı için formlarımızı doldurduk ancak okula gidemiyorduk. Doldurduğumuz formları okula teslim edemeyince sınava da giremeyeceğiz. Bir kere bi denedik okula formları vermek için ancak biz okula yaklaşırken büyük bir öğrenci gurubu bizi kovaladı. Yaklaşmamız mümkün olmadı. Napalım edelim diye düşünürken. Bir öğretmenimiz vardı. Onu evinde ziyaret ettik ve okul idaresine teslim edilmek üzere formlarımızı ona bıraktık. O okula teslim etti ki, biz de sınava girebildik ve üniversiteyi kazandık.

*Akşehir öğrencilik yıllarından Üniversite öğrencilik yıllarına geçersek, nelerle karşılaştınız o dönem?

-Birinci yıl Üniversiteyi kazanamadım. Büyükşehirlerde dershaneler vardı ama biz köy çocuğu olduğumuz için böyle bir imkânımız olmadı. Dağlarda hayvanları otlatırken derslerimize yeniden çalıştık. Murat Dershanesinin bir kitabını birisi tavsiye etti. Bu kitap güzeldir diye. Onu alıp onunla sınavlara hazırlandım. Sonuçta 1979 yılında üniversiteyi kazandım. İstanbul’a gittim. Üniversiteye kaydımızı yaptırdım ancak kalacak yerimiz yok. Devlet yurdu çıktı. O zamanlar yeşil kabanlar çok meşhur. Yemek alıyorum bir de baktım ki çevredeki insanların birçoğu bu yeşil kaban giymiş ve yemeğini alan birbirine “yarasın” diyor. “Yarasın” demenin ne demek olduğunu biliyordum. Çünkü Akşehir’den biliyoruz ki sol görüşlü arkadaşlar birbirlerine “yarasın” diye söylerdi biz de “afiyet olsun” diye söylerdik. “Eyvah” dedim. Geldik sormadan soruşturmadan, çaresizlik içerisinde ama ocağına düştük.

 

*12 Eylül ihtilalinde neredeydin? Neler yaşandı?

-O gün köyüme geliyordum. Yolda sık sık Jandarma kontrolleri vardı. Gece köye geldim sabah kalktım ihtilal olmuş. İhtilal sonrası bizim arkadaşlarımızdan da yurda gelenler oldu. Onlara da ağabeylik yaptık. Yurtta kalıyoruz ama benim geçmişimi de araştırmışlar. Bana bişey yapmak istiyorlar ama ihtilal bazı şeyleri durdurdu.

Hem okuyorum hem çalışıyorum. Üniversiteyi bitirince büronun sahibi Mustafa Tümer abi ‘sana iyi bir iş bulalım’ dedi. Çünkü aldığım para öğrenci parası gibi yüksek değil. Cep harçlığı gibi birşey.

*İş hayatına atılıyorsunuz demek ki?

-İş hayatına atılacağım ama beklemedik olaylar peşimi bırakmadı. Mustafa Tümer abi beni bir yere gönderdi, oradan da bana bir kart yazarak Hatemoğlu mağazalarının sahibine gidip bu kartı vermemi istediler. Gittim ve kapıdan içeri girince biraz yalıca bir adama ‘Ertuğrul beyi arıyorum’ dedim. ‘Benim oğlum’ dedi. Pek patron görüntüsü de yoktu. Çok ta mütevazi bir adam. Biraz görüştük. Beni arayacağını söyledi. O zaman ev telefonunda Pazar bir gün beni aradı. Cami imamı bir arkadaşın evinde kalıyoruz. Caminin yanında bir lojman gibi dökük bir yer. Ben iş bulunca aynı arkadaşla biraz daha iyi bir eve çıkma hayalleri kurmaya başladık.

İlk defa da güzel bir işimiz olacak maaşımız da ona göre iyi olacak seviniyorum. Pazar günü beni aradı, Pazartesi olunca heyecanlı bir şekilde güzel elbiselerimi de giyerek Beyoğlu’ndaki Hatemoğlu mağazalarına gittim. Mağazaya muhasebe müdür yardımcısı olarak işe alınmıştım. Mağazaya yaklaştığımda Polisler, zabıtalar mağaza tarafına kimseyi sokmuyorlar, yollarını değiştirmelerini istiyorlardı. Yaklaşıp sorduğumda Hatemoğlu mağazalarının yandığını öğrendim. ‘Ben personeliyim’ deyince beni saldılar. Ertuğrul bey ve mağaza çalışanları karşı kaldırıma geçmiş yanan mağazaya bakıyorlardı. İçlerinde ağlayanlar falan vardı. Ertuğrul beyin yanına gittim ve “geçmiş olsun efendim” dedim. Biraz onlarla birlikte durdum. Yanan mağazaya baktım. Yapacak bir şey yoktu. İş de hayallerim de suya düşmüştü. Ben de köyüme döndüm.

 

*Kendi işini kurmayı düşünmedin mi? Ya da öyle bir imkanın yok muydu?

-Köyde iş güç derken annemin rahatsızlığı nedeniyle Eskişehir’e falan götürdüm. Eskişehir’de de bir taraftan hem tanıdıklar aracılığı ile hem de kendi imkânlarımla iş aramaya başladım. İş güç yok, bulamadım.

Otobüse bindik Kütahya’ya oradan da köye geldik. O birkaç saatlik yolda ‘ben niye kendi büromu açmıyorum’ diye düşündüm ve karar verdim büro açmaya. Akşamüstü eve geldiğimde babama büro açacağımı söyledim. İhsaniye’de bu işin olup olmayacağını sordu ben de olur niye olmasın dedim. Babam da ben senin işini bilmem sen olur diyorsan açalım dedi. Hemen ertesi günü büroyu tuttum ve eşyalarının ikinci elden birinci elden derken hazırladım ve büro faaliyete geçti. Ama beklemediğim bir süre sonra askerlik zamanı geldi. Ama kısa dönem yaptık ve işimin başına geldim. O zaman Altıntaş’a da bir büro açtım. İki büro arasında gidip geliyorum. 1988 yılına kadar işlerini rayına oturttum. 88 yılı Haziran ayında da Afyon’da taşındım.

 

*Afyon siyasetine girişinden söz etmek gerekirse, nasıl başladı buradaki siyasi hayatın?

-Afyon’a ilk taşındığımız günlerde beni Türk Ocağı yönetimine aldılar. Celalettin Soner başkan, Abdullah Çiçek, Mehmet Telek, Sait Açba, Adnan Yoğurtçu… Biz bir gurubuz. Salı günleri toplanıyoruz. Ambaryolundaki büromuzda çalışıyoruz. Kütahya’dan işlerimi yarım yamalak bitirdim geldim bir de baktım ki büro kapalı. Kimse yok. Bana da haber verilmedi. Ertesi hafta ‘ben en gencinizim ama benim şevkimi kırıyorsunuz. Sizde de bir istek göremiyorum’ diye serzenişte bulundum. Daha sonra yönetimde karışıklıklar oldu ve kongreye gidildi. Ben yeniden yönetime girmek istemedim ve girmedim. 2 ay kadar sonra MHP İl Kongresi oldu. Ali Kocaşaban listesinden il yönetimine girdim. 1 yıl kadar çalıştık. Sonra Ankara bizim yönetimimizi feshetti.

Bizi görevden aldılar Ahmet Hamdi Sezer’in başkanlığında bir yönetim atandı. O da 2-3 ay sürdü. Daha sonra İsmail Alpata’nın başkanlığında bir müteşebbis heyet oluşturuldu o heyette ben de vardım. Kongreye götürmek üzere. Kongreye gittik 3 ay kadar sonra. O kongrede İsmail Alpata, Ali Kocaşaban ve Yılmaz Kasap listeleri yarıştı. Ben de İsmail Alpata’nın listesindeyim ve bizim listemiz çok açık ara kazandı. 3 yıla yakın birlikte çalıştık. 98 yılı başında İsmail Alpata rahatsızlandı ve Genel Başkana giderek durumu anlattı. Yönetim arasından birisini seçin demiş. Yönetim o zaman 15 kişiydi. 8 arkadaş beni çağırdı ve beni başkan olmamı istediler. Ailemle konuşarak tamam dedim. Yönetim arasında yapılan oylamada bir aday arkadaşımız daha çıktı ve sonuç 8-7 çıktı. Biz bir fire vermiş olduk. Fire veren arkadaş duygusal bir duruma düştü ancak ben diğer aday olan arkadaşı başkan yardımcısı o vermeyen diğer bu arkadaşımıza da başka bir görev verdim. 1.5 yıl böyle gitti.

 

*Kongre zamanı yeniden aday oldunuz mu?

-Kongre zamanı geldi ve ben yeniden aday oldum. En sert ve en çok konuşulan bir kongre yaşadık. Adaylarından bir tanesi Rahmetli Adem Beyazdoğan, o da benim yönetimdeydi. Adaylar konuşurken Beyazdoğan, yapacağı bütün işleri saydı. Vaatlerini söyledi, konuşması biteceğine yakın, ‘ben Ali Kocaşaban lehine adaylıktan çekiliyorum’ dedi. Kapalı Spor salonunda yaptığımız bu kongrede büyük bir coşkuyla Ali Kocaşaban kazandı havası esti. Omuzlara alında turlar falan atıldı. Kongre olması gerekenden fazla gerginleştirildi. Gerek te yoktu. Sonra oylama yapıldı sanıyorum 58 oy farkla yeniden başkan seçildim. 2002 yılına kadar il başkanlığı görevim devam etti. 2002 seçimlerinde milletvekili adaylığım nedeniyle görevimden istifa ettim.

 

*Milletvekili adaylıklarının ilkini yaşıyorsunuz yani?

-Evet ilk milletvekili aday adaylığımı açıklamak için arkadaşlarımla bir tesiste toplandık. O sıra bir başka arkadaşım aradı. Adaylığı açıklayıp açıklamadığımı sordu ben de ‘açıkladım’ dedim. ‘Keşke açıklamasaydın, seviniyorlar yetki elinden gitti diye’ dedi… 23 aday adayı vardı. Biri de Bayındırlık Bakanım Abdülkadir Akcan vardı. Temayül yoklamasında ben üçüncü çıktım. Sonra 7. Sıradaki arkadaş 2. Sıraya getirilince biz birer basamak kaydık. O zamana kadar 4. Sıra bir milletvekili adayının ne bir poster yaptırmışlığı var ne de bir seçim bürosu açmışlığı var. Ben bunlara bakmadan poster yaptırdım, seçim bürosu tuttum ve araçlar giydirerek çalışmalara başladım. Ama baraj altı kaldık.

 

*Milletvekili adaylığın burada son bulmadı elbette…

-2007 yılında yeniden aday oldum yine 4. Sıraya yazıldım. Yine çalıştım. 2011 yılında yeniden aday olduk ama liste dışı kaldım. O dönem ya beni birinci sıraya yazacaklardı ya da Kemalettin Beyi. İkimizden biri birinci sıra olacak diğerimiz liste dışı kalacaktı. Bu Kemalettin Bey oldu. Ama yine birinci sıra milletvekili gibi çalıştım. E son dönemi de bütün Afyon biliyor zaten. Hatta Türkiye’nin birçok ili de biliyor. 7 Haziran seçimleri çok enteresan seçimlerdir. MHP Afyon tarihinde ilk defa en çok şahsiyetleştirildiği ve teşkilatın adaylarına sahip çıkmadığı bir dönemdi.

 

*MHP teşkilatçı bir parti değil miydi?

-Elbette, dediğin gibi MHP teşkilatçı bir partidir. Teşkilatın içinden yetişmiş birinin teşkilattaki arkadaşları tarafından sahiplenilmesi gerektiği bir yerde dirençle karşılaşılan bir dönem oldu. Esasen bu da tam olarak anlaşılmış bir durum değildir. Yeni kimse de anlamış değildir. Birileri etrafındaki insanları ‘Aziz Aslan olmasıydı iyiydi’ diyerek ortalığı yaygaraya verdi. Bu bir parti dışından da yapılan bir oyun da olabilir. Çünkü Aziz Aslan 7 Haziran’da 26 yıl aralıksız teşkilatta yöneticilik yapmış ve ortalama en uzak köye bile 7-8 kez gitmiş, bir ilçe pazarına 10-15 kez gitmiş olan bir adam. Her gittiği yerde Pazar açan pazarı açık olan bir adam. İşinde ve aşında da başarılı olmuş bir adam bilemiyorum Afyon bu konuda biraz zor şehir anladığım kadarıyla. Bazı şeyleri insan yeni öğreniyor. Yeni yeni şeyler öğreniliyor. Benim geçmiş dönemde dostluklarımın da bozulduğu olmuştur ama benden kaynaklanmamıştır. Ama bu dönem için ben de çok şaşırdım. Aynı yönetimlerde 20 yıl birlikte yürümüş olduğumuz arkadaşlarımızın bir günde nasıl değişebildiklerini anlamak mümkün değil. Ya onlarda bir sıkıntı var ya da bende bir sıkıntı var. Eğer bende bir sıkıntı varsa benimle neden 20 yıl çalıştıklarını sormak lazım. Ya da il başkanı olup onları yönetimime yazdığım zamanlar iyiydim de milletvekili adayı olduğum zaman niye kötü oldum bu soruları onlara sormak lazım.

 

*Bunlar olurken kim kazandı kim kaybetti peki?

-Sebep ne olursa olsun hem 7 Haziran seçimlerinde hem de 1 Kasım seçimlerinde MHP kaybetmiştir. Bu tür olayları şahsiyetleştirmek basit düşüncelerdir. Bir yerlerden düğmeye basılmış ve onlar bunlara alet olmuşlardır. Ama Afyonlu kimin ne olduğunu gayet iyi bilmektir. Bizim kimseyle şahsi bir hesabımız yok olmadı da. MHP’de il başkanlığı yapmak siyasetin en zor görevidir. Hele hele yerel seçim geçirmiş iseniz, bu adayları teşkilatlar belirlemiş olsa dahi aday gösterilmeyen her aday adayı ve çevresi fatura il başkanına keser.

 

*İl Başkanlığı döneminde aldığın kararlardan dolayı vicdanen rahat mısın?

-Verdiğim kararlarda memleket ve parti menfaatlerini gözetmemden dolayı çok rahatım. Vicdanen çok rahatım ama elbette eksik verdiğimiz kararlar olmuştur. Vicdanen rahatım. Elbette mahkeme kadıya mülk değil. Bütün koltuklar gelip geçici. Temsil ettiğim makamdan şeref beklemek yerine o makam şeref vermeyi düşündüm. Bun da yaptığımı düşünüyorum. Bunda başarılı olduğumu düşünüyorum.

 

*Siyasette başarı nedir peki?

-Siyasette başarı nedir? Sonuçtur. Oydur, sandıktır. 3 dönem il başkanlığı 2 dönem genel merkez yöneticiliği 1 dönem genel merkez disiplin kurulu üyeliği yapan, siyasette bütün kademelerde bulunmuş biri olarak il başkanlığı yaptığım dönemlerde partim Türkiye ortalamasının 2 misline yakın başarı sağladı.

Lafla peynir gemisi yürümüyor. Rakamları masaya yatırırsak. 99 yılında Türkiye ortalaması yüzde 18 Afyon’dan aldığımız oy yüzde 30. Yani yüzde 65 oranında bir artış var. 2007 yılında il başkanı değildim ancak kıyaslama açısından söylüyorum. Türkiye ortalaması yüzde 14 Afyon’dan alınan oy yüzde 21. Türkiye ortalamasının en az yüzde elli fazlası. 2014 İl Genel Meclisi il başkanıyım. Afyon’dan aldığımız oy yüzde 31 Türkiye ortalaması yüzde 17. Partilerin karnesi yeril seçimlerde il genel meclis oyları, milletvekili seçimlerinde ise aldığı milletvekili sayısıdır. Yüzde 85 oranında 2014 seçimlerinde başarı var.

7 Haziran seçimlerinde bizim aday olmamızla partinin önünün tıkandığını ifade eden arkadaşlarım azıcık vicdanları varsa rakamlara bakmaları lazım. Türkiye’de tarih boyunca MHP ilk kez 99 yılında 3 milletvekili çıkarmıştır. Kim il başkanı Aziz Aslan. İlk defa bir il belediye başkanlığı kazanılmıştır. Kim il başkanı Aziz aslan. 2014 yılında belediyeyi kazanamadık kötü mü olduk. Kazandığımızı gören yok.

7 Haziranda biz 109 bin oyla yüzde 25.5 oranında oy aldık. 1 Kasımda yüzde 17. Arada 8.5 oy farkı var. Türkiye genelini değerlendirirsek MHP’nin gerilemesi yüzde 4.4 dür. Afyon’da da yüzde 4.4 oranında bir gerileme olmuş olsa kabul edilebilir ama 8.5 gerileme var. Yani 2 katında geri geldi. Bu da 432 bin geçerli oya hesap ettiğinizde 20 bine yakın bir oy eder. Noldu şimdi? Bunun açıklaması nasıl olacak. Afyon’da 36 bine yakın geri gelen oy oldu. Bunun 4.4’nü Türkiye konjektörüyle açıklayabiliriz. Ama daha önceki seçimlerde Türkiye ortalamasının iki misline yakın oy çıkaran Afyon’nun neden bu dönemde Türkiye ortalaması 4.$ olurken afyon 8.5 oldu. Aradaki 4.1’in açıklaması 20 bin oydur. Aziz aslan milletvekili adayı değildi, partinin önünü açtı. Ben engel isem buyurun dedim. Fedakârlık yapan ben oldum ve koltuk sevdalısı olmadığımı da gösterdim. Ben partim memleketim için varım. Buyursalardı ben de çalışmalarımı da yaptım ama kimseyi bu sonuçlardan dolayı terbiyemden ve teşkilatçılık adabımdan ve anlayışımdan dolayı suçlamıyorum ama olayı şahsileştiren insanlar bu konuyu masaya yatırmaları lazım ve kul hakkına sebep oldukları insanlardan özür dilemeleri lazım.

 

*Bundan sonra ne olacak sorusunu sorsam neler söylersiniz?

-7 Haziran seçimlerinde MHP için bir rüzgar vardı. 1 Kasım seçimlerinde ise MHP haklı olduğu konularda haksız duruma düşürüldü. MHP Türkiye’nin olmazsa olmazı. MHP mutlaka başarılı olması lazım. Türkiye’nin açısından başarılı olması lazım. Bu bir zarurettir. Ama dönemimiz siyasetinde vatandaşın siyaset bilinciyle bizim ülkücülük anlayışımız arasında bir fark oluyor ki biz vatandaşa yeterince kendimizi anlatamıyoruz. Bunun için seçimlerde ne zaman yeterli oluyor ne de imkânlar yeterli oluyor. Seçimlerde gerçekten esnaf ziyareti yaparken esnafın kafasındaki soru işaretlerini gidermeye imkan yok. Kim olursa olsun. Veya bir kahveye girip elini sıkarken onların sorularına cevap verme imkanınız yok. Saatlerce orada durmanız lazım. Soranlar var soramayanlar var. Dolayısıyla artık ülke siyaseti miting yaparak, insanları ziyaret ederek olmuyor. Bu şekilde yürümüyor. Basın kuruluşları aracılığı ile daha çok insana ulaşılabiliyor. Seçmen kitlesi de zaten basın kuruluşlarında verilenlere göre karar veriyor.

Vatandaşlar diyor ki; boşuna uğraşmayın biz zaten izliyoruz diyor. Ama izledikleri adaletli bir izleyiş değil. Yani o yemek ona sunulurken adaletli sunulmuyor. Orada büyük sıkıntılar var.

Ama algı yönetimi, insanların her geçen gün siyaseten uzaklaşmaları oy oranlarının yüksel olduğu yada iktidardaki partilerin işine yarıyor.

Mesela esnaf, piyasadaki durgunluğu koalisyon kurulmadığına bağlıyor. Oysa öyle olmayabilir ama koalisyon kuruluvermiş olsa veya hükümet kuruluvermiş olsa her şey güllük gülistanlık olacak gibi algılanıyor. Bu algı yönetimi işi farklı yönlere çekiyor, dolayısıyla siyasetle ilgili kısmı sadece tek başına hükümet olsun da durgunluktan bir kurtulalım biz de bir satış yapalım anlayışı yerleşiyor ve ona göre oy kullanıyor. Esnaf böyle yapıyor işçinin başka bir beklentisi var, memurun başka bir beklentisi var. Köylünün başka bir beklentisi var. Dolayısıyla algı yönetimi aslında genelde vatandaşımızdaki siyaset bilincini araştırmaya incelemeye yönelik değil de hazır ve kulaktan dolma bilgilere yönelik yürümesinden kaynaklanıyor. İnsanların siyaset ve siyasetçiye güvenlerinin her geçen gün azalması olayı buralara getiriyor. Bu aslında insanların tercihlerinin milli iradeye yansıması bakımından çok tehlikeli bir durumdur.

Hayırlısı olsun, hayırlısı kimse o geldin diye diye buralarda gelindi. Tamam hayırlı olan gelsin ama bu hayırlı olan nedir bunu bir araştıralım düşüncesinden uzak bir şekilde gördüğü ve duyduğu ile karar veren bir seçmen kitlesiyle karşı karşıyayız maalesef.

 

*Seçimlerden çıkan sonuçlar ortada ve MHP içinden de sesler yükselmeye başladı. Genel Başkan Devlet Bahçeli ve adaylarının durumuna ne dersiniz?

-Bu konu tabi hassas bir konu. MHP’nin işi her zaman zor olmuştur. Dünya’da Türkiye’nin işi, Türkiye’de de MHP’nin işi zor olmuştur. Dünya’da Türkiye’ye huzur vermedikleri gibi Türkiye’de de MHP’ye hiç huzur vermemişlerdir. Nasıl ki Dünya’daki küresel güçler Türkiye’nin iç işlerini karıştırıp rahat vermiyorlarsa, MHP’nin içini de karıştırıp sıkıntılı ir durum yaratmaya çalışıyor olabilirler. Bana göre MHP demek Türkiye demek, MHP demek Türk milleti demek. Türk Milletinin bütünlüğü demek, Türk Milletinin refahı, huzuru birliği ve dirliği demek. Yüzünün gülmesi demek, geleceğe daha emin adımlarla yürümesi demek. Durum böyle olunca de MHP’yi küçük bırakmak için ellerinden geleni yapıyorlar yapacaklar da. Ama MHP delegesi günü geldiğinde  zaman bir kurultayda gereken değerlendirmeyi yapar. MHP delegesinin hafızası iyidir, değerlendirmeleri iyidir. Duygusal hareket etmez çünkü işin ucunda ülke geleceği vardır. Bu konuda bugün için fazla bir şey söylemek imkânsız. Şu an kurultay da görünmüyor ama kurultay çalışmaları olabilir bu belli olmaz. Şu anda liderlik sıkıntısı yok. MHP’de liderlik başkadır genel başkanlık başkadır. MHP’nin lideri de Devlet Bahçelidir. Liderimizin de mutlaka düşündüğü bir şeyler vardır. Liderimizin de partimizin geleceği ve daha yükseklere çekme adına düşünceleri vardır bunu da zaman gösterecek.

 

*Partinin önce ülkem ve milletim sonra partim ve ben görüşü değişiyor mu?

-AKP’nin hep şikayet ettiğimiz algı operasyonu 7 Haziran seçimlerinde MHP’nin bir kısmı tarafından yapıldı. Böyle olunca insanlarımız bizi birlik ve beraberliği saylayamamış bir parti görünümüne koyduğu zaman işte orada tehlike çanları çalmaya başlamış demektir. Sanki bunlar diğer illerde de yaşandı. Asıl sebep biraz önce bahsettiğim nedenlerdir. Mazeret uydurma anlamında demiyorum ama şartların dengeli olmaması ve yeterince anlatamamış olmamızdır.

 

*Bana ve okurlarıma vakit ayırdığınız için teşekkür ederim.

-Ben de tüm Afyonkarahisarlı hemşerilerime saygı ve sevgilerimi sunuyorum. 

Bu haber 3435 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum