EY İNSAN, AİT OLDUĞUN YER NERESİ, KİMLERLE DOSTSUN?



 
Betonlaşmış dünyada, kısa mesafeler içinde birbirine yakın, istiflenmiş herhangi bir yığın gibi iç içe yaşamaya çalışıyoruz. Büyük bir dolap rafında bekleyen, muntazam dizilmiş oyuncaklar gibi. Göğe doğru uzayan evlerde, dip dibe ve bir o kadar birbirimizden uzak dünyalarda yaşıyoruz. Fakat, toprakta yerimiz yok. Havada, ortalama bir dairenin sahip olduğu metre kare kadar yerimiz var. Peki köklerimiz yeterince uzun mu? Toprağa değebiliyor muyuz? Üzerimizde depoladığımız statik elektrik ile yaşamaya devam mı? Bir arsanın izdüşümünde yaşamak bizi mutlu ediyor mu? Bunu kabullendik mi?
 
Başka bir tabiatın, saksıya tutsak edilmiş bir çiçeği miyiz, yoksa bir ağacı mıyız? Saksımız dar mı, geniş mi? Evde bebek bezi ile gezen, giysi giydirilmiş bir kapuçin maymunu muyuz? Çay ve sigara tiryakisi olan, hayvanat bahçesindeki bir maymundan iyidir yine de...
 
Ey insan, nereye aitsin? Ayakların nereye basıyor? Gerçekten var olan bir toprak bulabildin mi? Ayaklarını basabildin mi? Sen, belirli bir haritada, gidebileceği yerin koordinatları tanımlanmış bir robot musun? Her gün aynı saatte, aynı yerlerde olman bekleniyor ve sen bunu çoktan kabullendin mi? Sevmediğin bir işi yapmayı kabullendin mi? Zamanını nasıl satabildin insanoğlu? Kime, ne için? Senin olmayan bir sürü şeyi kaybetme korkusuyla üstlerine ezdirirken kendini, günün, hayallerin, en önemlisi gururun iç edildiğine değdi mi peki? Kaybetmemek için sıkı sıkıya tutunduğun birkaç belirteç ile sosyal statünü koruma ve yükseltme yarışında daha ne kadar koşman gerekiyor? Bir haberim var, bu yarış hiç bitmeyecek. Sen öldüğünde, sadece senin için bitecek...
 
Biz doğayı görmezden gelerek, ait olduğumuz yerden uzaklaşarak, stresli koşullarda yaşamayı normalleştirdik. Aslımızdan koptuk. Ağaç değildik, beğenmiyorsak yerimizi değiştirebilirdik, lakin koşulların, bizi bir ağaçtan daha da yerine bağlı hale getirdiğini bile fark etmedik. Kendimize yapılanların daha da kötüsünü doğaya yaptık, belki farkında olarak, belki değil... Tüketerek, betonlaşarak vs. Eğer tüm canlılarla aynı dili konuştuğumuz bir gezegen olsaydı ve biz hayvanlarla, ağaçlarla karşılaşsaydık “insan türündenim” demeye utanır mıydık? İnsanlar olarak dünyaya neler yaptığımıza bakıyorum da, kesinlikle utanırdık. Doğanın bir parçası iken, insana özgü o kibir hâsıl olunca kendimizi devleştirip, her şeyi koparmakta, yakmakta ve yıkmakta bir beis görmedik... Ait olduğumuz yeri, doğanın parçası oluşumuzu, tüm güzellikler için teşekkür etmeyi ve doğaya nazik olmayı çabuk unuttuk… Bizler beton kulelerde yaşayan, cansızlarla dost, nereye ait olduğumuzu unutmuş canlılarız.
 
“Doğayla savaş halindeyiz, eğer kazanırsak, kaybedeceğiz.”  Hubert Reeves
Sevgiyle kalın...