BİR İYİMSERİN GÜNLÜĞÜNDEN



 
 
1 OCAK 2020
Yeni  yıla girdik. Günlüğüme şu satırları not ettim: Bu yıl senin yılın olacak, sağlık,
mutluluk ve huzur, nice başarılar seninle olsun.
Hafif bir baş ağrısı ile geçen günün sonunda akşam haberlerini açtık, bakalım dünya
nasıl başlamış yeni yıla..
Spiker habere, korona morona bir şeyler diyerek başladı. Çin'de mi yayılıyormuş ne.
Boğazını sivdiğimin Çinlileri, her şeyi yiyorlar. Ondan bulaşmıştır.
Bizi ne ilgilendirir.
Sonraki haberde havai fişekler patladı dünyanın her bir yanından, 2020'ye umutlarla
girmiş onlar da..
Oh oh! Pek güzel..
**
20 OCAK
Şöyle ağız tadıyla bir haber izleyemiyoruz.
Sürekli Korona. Sürekli virüs.
Aman canım, bu televizyoncular da çok palavracı.
Çin niree, Türkiye nire.
Gelip de bizi bulacak değil ya.
Neyse. Hayata devam.
**
3 ŞUBAT
Haberleri izlemiyorum artık. Korona korona. Yeter ulan!
Çin'in kendi derdi, kendi sorunu.
Haberlerin ardından tartışma programlarına bakayım dedim.. Ki normalde hiç seyretmem..
Depremden askeri harekata, vergiden güzelliğin sırlarına kadar her konuda
bilgisi olan uzmanlar, Korona olayına dalmışlar.
İçim sıkıldı.
**
19 ŞUBAT
Korona komşuya gelmiş. İran'ın Kum kentinde ilk Korona vakası ortaya çıkmış.
Türkiye'ye geleceğine pek ihtimal vermiyorum.. Nasılsa bize bir şey
olmaz. İran'da maalesef ölü sayısı artıyormuş.. Komşuyu Allah korusun..
Derken bu lanet virüs İtalya'da da ortaya çıkmasın mı!
Dört bir yanımız çevriliyor gibi bir his var içimde.
Lakin içim rahat.. Tutup da bize gelecek değil ya!
**
10 MART
Sağda solda konuşulanlardan duydum: Sağlık Bakanı açıklama yapacakmış.
Bakan Fahrettin Koca, "Bu salgının şu anda Türkiye'de olma ihtimali çok yüksek" diyesiymiş.
Haydaa!
Ne diyor bu?
Hadi canım!
Bizde de mi?
Bize de mi?
Yok be!
Değildir.
İnanmam..
Gelmez bize.
Gelemez, gelmemeli!
Geleceği varsa...
Bir yandan kendimi teselli etmeye çalışıyorum bir yandan da gözüm haberlerde.
Alt yazıları da kaçırmıyorum.
Akşam oldu, haber kanalarından son dakika haberleri yağmaya başladı.
Bakan konuşacak, bakan konuşacak..
Türkiye, virüsün çıktığı Çin'le daha sonra görüldüğü İran ve İtalya'ya yardıma gidecektir,
Bakan onu anlatacaktır.
Yine de içimi tuhaf bir sıkıntı basıyor.
Karamsar günlerde, daha karamsar birisini okumak içimi biraz hafifletir belki.
O halde en iyi seçim Tezer Özlü okumak.
**
11 MART. SAAT 01.00.
Bakan Koca kameraların karşısına geçti. Yüzü biraz asık mı ne.
Ve bomba!
Korona Türkiye'de de görülmüş. Sonrasını pek anlayamadım. Yurt dışı temaslı
birisinde tespit edilmiş.
Hafiften öksürük mü başladı bende! Ateşim çıkıyor.. Başımı elliyorum, ateşim
 Yükselmiş gibi.. Ölçüyorum 36.5. İdeal ısı. Termometre bozuk olmalı. Nöbetçi
eczaneden gecenin geç saatinde bir tane daha alıyorum. O da aynı ölçüyor. Sabah
ilk işim sağlık ocağına ölçtürüyorum.
Onlar da yüksek çıkarmadılar.
Eve döndüm, televizyonu açtım, tüm uzmanlar orada.. Ne yapılacak, ne yapılmayacak
 her bir şeyi anlatıyorlar. Durum çok ciddiymiş.. Haberlerde marketlere hücum
edenleri gösteriyorlar.
**
11 MART ÖĞLEDEN SONRA
Komşu, sokağa çıkılmayacakmış galiba dedi. Düşündüm. Olabilir.Onun kulağı
deliktir. Biraz bir şeyler almalı eve.
Ne olur ne olmaz, tedarik şart.
Markette vardım ki içerisi ana baba günü.. Üç koli konserve kaptım, dört koli Eyüp
Sabri aldım, limon, seksen derece.
Beş çuval patates, üç çuval soğan, dört koli makarna, beş kutu salça.
Akşama doğru çıkan uzman mantıklı konuştu, sabun dedi, bir de el dezenfektanı.
Beşer koli istif ettim.
**
12 MART
On beş sap sucuk, on iki kutu hazır döner, on altı paket köfte, yirmi kilo pirinç,
yarımşar kiloluk yirmi beş kavanoz reçel, on kiloya yakın bal.
Sebze-meyveyi de yığdım. Tanıdık eczacılardan eldiven ve maske de tedarik ettim.
**
13 MART
Sekiz adet ev ekmeği alıp dönerken, markete uğradım.
Kasaya geldim. Kasiyer yüzüme tuhaf tuhaf baktı. Aldırmadım, zamanım yoktu.
"Bu iki araba da size mi ait derken, ne demek istiyorsunuz" dedim.
Zaten tuhaf bakışından dolayı kendisine kızgındım.
"Beyfendi" dedi. Hoşuma gitti bu hitap, çoktandır duymamıştım, üstüme
alınmamış gibi yaptım, beyefendilere has bir eda ile ne diyeceğine kulak kabarttım:
"Beş tane çocuk bezi kolisi, üç tane emzik kutusu, dört suluk, kedi-köpek maması, sekiz
adet marul. Bunları siz mi aldınız? Bunu soruyorum."
Benim ne yeni doğmuş bebeğim, ne kedim ne de köpeğim vardı. Demek ki içerideki
yağma halinden nasıl etkilenmişsem..
Aklım başıma gelir gibi oldu. Kavga etmeye ve çemkirmeye hazır olduğum
kasiyer kızın acıyarak bakışlarını üstümde hissedip, boynumu indirdim: "Dalgınlık olmuş!"
Kaçar gibi çıktım.
**
15 MART
Evden dışarı adımımı atmıyor, balkona bile çıkmıyorum.. Neme lazım uçar gelir yapışır.
Perdesi hep kapalı, televizyonu sürekli açık salonda haber izliyorum. Zaten ya elimi
yıkıyorum, ya haber izliyorum. Bakan, her gece sayıları veriyor. Hem vaka, hem ölüm sayıları
artıyor. Uzmanlar konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor..
**
29 MART
Sabundu, dezenfektandı ellerim çatlamaya başladı. Onlarca market-eczane dolaştım
krem almayı unutmuşum..
Çıkıp alamıyorum, tırsıyorum.
Çatlayan çatlasın.. 
Lakin..
Sokakta gürültü hiç eksik değil.. Herkes dışarıda sanki..
Onca uyarıya rağmen.. Bize bir şey olmaz deyip hala dışarıda dolaşmayı
sürdürenler evlerindeki tuvaletten komşunun osuruğunu duymadan önce kendisininkinin
sesi karşıya gitmiyor sananlardan sanırım...