Plastik Yaşam


 
           Gelin bugün 100 yılı aşkın süredir hayatımızda olan plastiğin hayatımızı nasıl alt üst ettiğinden bahsedelim.
 
Su şişeleri, diş fırçaları, kozmetik ürünler, giysiler, pipetler, oyuncaklar... Çağımızda muhtemelen, plastiğe dokunmadan tek bir an bile geçirmiyoruz. Bilgisayarımız, mousemuz, telefonumuz, defterlerimizin kapları, muhtemelen çoğumuzun giysileri ve tüm bunları takip eden plastik kirlilik...
 
Plastik kirliliğinin çözümü yalnızca bireysel önlemler alınarak aşılmayacak kadar büyük. O kadar büyük ki Pasifik Okyanusu'nda beş büyük çöp girdabımız var. Bu girdabın içinde göreceğiniz çöpler her gün çöpe attığımız, sıradan paketler ve plastikler. Bugün radikal bir karar alıp diyelim ki pipet kullanımını bıraktınız. Sadece bir kişinin pipet kullanmıyor olması hiçbir işe yaramayacaktır. Burada yapılması gereken, üreticilerin plastik pipet yerine bir alternatif sunması ve bu kirliliğin başlangıcının sorumluluğunu alması... Şirketler plastiğin üretimini sınırlandırmalı. Sınırlandırmalı çünkü, geri dönüşüm, eğer konu plastikse anlamını yitiren bir kelime. Bugün giydiğiniz herhangi bir giysinin etiketine bakın, göreceğiniz polyester, poliüretan gibi materyaller. Yani geri dönüşüm prosesinden geçerek plastiğin ipliğe dönüştürülmesiyle yapılan giysiler. Bir bakıma içtiğimiz su şişelerini giyiyoruz. Yapılan araştırmalara göre su şişesinden içtiğimiz her suda gözle görülmeyen mikro plastikler bulunmakta. Geri dönüşüm dolayısıyla en nihayetinde kendi giysilerimizi içiyoruz. İş bununla da bitmiyor. Geri dönüşümle üretilen bu giysiler her makine yıkamasında yıpranarak mikrofiber parçacıklar olarak kanalizasyona gidiyor. Suda geçirdiği zaman boyunca bütün toksik maddeleri emen bir sünger gibi daha da tehlikeli hale geliyor. Bunu deniz canlıları yiyor. Bildiğiniz gibi balıkları da biz. Tebrikler! Yine giysilerimizi yemeyi başardık... Yine benzer şekilde eksfolyant görevi gören (peeling özellikli yüz temizleme jelleri) kozmetik ürünlerimiz ile de her gün yüzümüzü yıkayıp minik, sevimli mavi plastik topların lavabodan kayarak gidişine  öylece bakıyoruz. Evet, bunda da yine toksik bomba haline geliyor ve maalesef kimse yemek istememesine rağmen yine besin zincirinde rol alıyor. Şu harika yaşam döngüsüne de bir bakın...
 
Film yapımcısı ve fotoğrafçı olan Chris Jordan'ın Midway adasında (plastik ada olarak geçiyor) yaşayan albatros kuşlarını anlatan filminde, kuşlar plastikleri yiyecekten ayırt edemediğinden plastik ile karınlarını doyuruyorlar. Ne acıdır ki, mideleri her zaman plastikle dolu olduğundan sürekli tok hissediyorlar ve sonuç olarak açlıktan ölüyorlar. Bu görüntüler insanoğlunun bencilliğinin, sonu gelmeyen tüketiciliğinin acı sonuçları.
 
Bunlara sebep olan bizleriz. Ama en çok da şirketler. Tek başımıza direnebiliriz, plastik kullanmayabiliriz, kullanımı asgariye indirebiliriz. Fakat bu sorun tüketicilik sorununun da ilerisinde. Şirketlere ne yaptığını bilmeyen küçük çocuklarmış gibi davranırsak, sorunu yalnızca satın alma/tüketicilik sorunlarına indirgersek, çözümü başka yerlerde aramak bir zaman kaybı olacaktır. Biz sorunu bireysel olarak eleştirmeye devam ettikçe, şirketler sadece büyüme grafiklerini baz alarak üretmeye devam edecek, proseste oluşan atıkları birlikte kullandığımız suya, havaya hiç düşünmeden bırakacak. Oysaki gökyüzü ve deniz hepimizin. Nasıl oluyor da onlar bizim ortak evimiz olan doğayı kirletirken bu kirliliği her canlıya pay ederken, iş kâra gelince neden buna da kimseyi ortak etmiyorlar? Doğaya karşı sorumlular. İnsan ve hayvan sağlığına karşı sorumlular. Bu kadar kâr odaklı, yarını düşünmeden, sadece üretmeye ve tüketmeye odaklanmış bir dünya düzeni olmamalı. Bizden sonraki nesiller ve şu an yeryüzünde yaşayan tüm canlılar olarak, temiz hava, temiz su, temiz toprak hakkımız! Plastiği hayatımızdan çıkarmak kendi sağlığımız için, doğa için önemli fakat burada en önemlisi şirket politikaları... Onlar değişirse, insanlar ve dünya değişir.
 
"Parmak göğü gösterirken yalnızca aptallar parmağa bakar!"
 
Sevgiyle kalın...