phishing
Orhan DURAK

Orhan DURAK

DURAKTAKİ ADAM

HADİ BAYE BAYE?

                HADİ BAYE BAYE?

 

Kendimi bildim bileli yabancı terimlere karşı çıkmışımdır. Özellikle çarşılarda,  işyerleri isimlerinde o güzelim Türkçemiz varken  yabancı terimler yazmakta neyin nesi? Bu çarpıklığın farkına varan bazı yöneticilerimiz yabancı terim kullanılmasına karşı çıkarak yasaklamışlardır. Ancak yasaklar çok çabuk delinmiş daha sonra da ortadan kalkmıştır. Yani bir süreklilik kazanmayan bu yasakları kimse takip etmemiştir.

Biliyorum sevgili okuyucularımız; yazımın giriş bölümünü okuyunca meraklandılar ve “Durakoğlu gene neyi kaşıyor” dediler.

Değerli okurlarımız. Benimki sadece bir tespit ve özentiye isyan! Bu özentiler işyeri isimlerini aştı bu sefer konuşmalarda yansıdı. Şimdi aktaracağım olayı okuyunca tepkinizin ne olacağını inanın merak ediyorum..

KULAKLARI TEMİZ, TELEFONU AKILLI İDİ

Yakın bir köyümüzden kulaklarını yıkadığım bir kardeşimiz, tam akşam üzeri işyerimden çıkıyordum ki telefonla aradı ve “Orhan abi hanımı getireceğim. Kulaklarını yıkayabilir misin” diye sordu. Daha başka bir gün gelmesini söyledimse de “Abi ancak işimden dolayı bu saatlerde müsait oluyorum” dedi. “O zaman gelin, bekliyorum” dedim. Yarım saat sora hastamız karşımda idi; ancak kulakları pırıl,pırıl temizdi. Kendilerine kulaklarda buşon (pislik) olmadığını ve bir kulak burun boğaz doktoruna gitmelerini söylüyordum ki kadının telefonu çaldı. Kadının elinde son model akıllı bir telefon vardı ve kendisini arayan kişi ile neşeli bir konuşma gerçekleştirdi ve konuşmasının sonunda “Hadi baye baye” deyiverdi. Son kullandığı iki kelime dikkatimi çekti ancak manasını anlayamadım.Utandım soramadım da!

Haa, daha sonra aklım başıma geldi, bayan telefonla konuştuğu karşı tarafa hoşça kal veya iyi akşamlar demek varken “ bay bay” demek istemişti. Ve de kendine göre telaffuz ettiği o iki kellime ile de demişti. Bu özenti değil de nedir? Güler misin ağlar mısın?

 

 DANA PİRZOLA OLSA YENİLMEZDİK !

Tam hatırlayamamakla beraber, sanıyorum 1983/84 futbol sezonu idi. Yeni Afyonspor’da genel kaptan idim ve teknik direktör olarak Nurettin B.’yi takımın başına getirdik. Şansızlık mı, beceriksizlik mi bilmiyorum hocanın uğraşları netice vermedi ve daha sezonun başında toplam 4 maçta hiç puan alamadık. Kötü gidişe dur diyebilmek için bir kan değişikliğine ihtiyaç vardı ve biz de hocayı görevinden aldık. O sezon birçok badire atlatarak zar zor kümede kaldık. O sezonun sonunda Sandıklıspor kuruldu. Sandıklılı olmam nedeniyle yöneticiler bana gelerek bizim bir yıl önceki hocamız N.B’yi Sandıklı Spor’un başına getirmek için benden yardım istediler. Hoca ile temasa geçerek kendisini Afyon’a davet ettim. N.Hoca ve Sandıklılı yöneticiler benim iş yerinde uzun pazarlıklar sonucu anlaştılar ve Sandıklı Spor sezona N. Hoca ile girdi.

HOCA SANDIKLI’DAN NİYE AYRILDI?

Değerli okurlarımız. Dikiş tutmadı ve N hoca Sandıklı’da da başarılı olamadı. Sezonun yarısı olmadan Sandıklıspor yönetimi hocanın işine son verdi ve yerine Isparta’dan Hikmet Işık hocayı getirdi. Peki, bardağı taşıran olay neydi ve hoca ile Sandıklı Spor’un yolları ayrılmıştı ?

Ayrılığın olduğu hafta, Sandıklı Spor’un çok emin değilim ama ya Alanya, ya da Fethiye ile deplasman maçı vardır. Maçtan önce verilen maç yemeği için hoca futbolculara “Dana pirzola” yedirmek ister. Ancak takımın kaldığı otelin lokantasında dana pirzola yoktur, kuzu pirzola vardır. Hoca’nın da onayı alınarak futbolculara kuzu pirzola verilir. Müsabakayı Sandıklı Spor 5-0 gibi bir skor ile daha doğrusu hezimetle kaybeder. Hoca mağlubiyeti enteresan bir sebebe bağlar ve yöneticilere; “Dana pirzola yerine kuzu pirzola yedirirseniz işte böyle hezimet uğrarız” der. Hezimetin sebebi bellidir; kuzu pirzola. Siz siz olun bir gün yönetici falan olursanız maç öncesi futbolcularınıza kuzu pirzola yedirmeyin. Yoksa sonuç felaket olur ve en az 5 gol yersiniz. Eğer müsabakayı kazanmak istiyorsanız futbolcularınıza dana pirzola veya dana biftek yediriniz.

                                      KALECİ NECMİ ve GOL

Sanıyorum 1959/60 futbol sezonu idi. Dolmabahçe Stadında (Şimdiki Vadafone Park’ta) F.Bahçe-Beşiktaş maçı var. Stadın zemini toprak ve ışıklandırma falan yok. Maçın bitimine yakın hava iyice kararmaya başlamıştı. İşte maç bitti bitiyor derken F.Bahçe’nin kaptanı Şeref Has bir pozisyonda topa öyle bir vurur  ki top mermi gibi gider ve Beşiktaş kalecisi Necmi Mutlu’nun altından geçer kalenin çok uzaklarına gider. Hakem avut atışı verir. Necmi ise topu alır hakemin yanına gider bir şeyler söyler.Bunun üzerine maçın hakemi ve Necmi birlikte giderek kalenin ağlarını kontrol ederler, Necmi’nin Şeref’in attığı şut üzerine topa yattığı tarafta ağların altında çok büyük bir delik vardır ve top buradan geçmiştir ve pozisyon avut değil goldür. Yani Necmi hakeme koşarak gidip “Hocam avut verdiniz ama pozisyon avut değil goldür, ben golü yedim” der.

                                         METİN KURT VE GOL

Anlatacağım bu olay ise 1970 yılında  Samsun’da askerliğimi yaparken yaşanmış bir olaydır. O gün Samsun Spor-Galatasaray maçı vardı ve ben tribündeki yerimi almış maçı seyrediyordum. Maçın hakemi dönemin önemli hakemlerinden birisi olan Orhan Cebe idi. Samsun Spor’u ise merhum Turgay Şeren çalıştırıyordu. Galatasaray maçta bir korner kazandı. Atışı Galatasaray’ın ‘Filozof’ lakaplı oyuncusu sağaçık Metin Kurt yaptı ve yapılan atışta top doğrudan kaleye girdi, hakem Orhan Cebe de golü verdi. Metin bir ok gibi fırlayarak gitti ve hakeme bir şeyler söyledi birlikte gol kararı verilen kaleye gittiler. Metin maçın hakemine kalenin tavanında bir şeyler gösterdi. Bunun üzerine hakem verdiği golü iptal etti. Meğer top kalenin üst kısmında çürüyüp açılan bir delikten içeri girmiş. Gol değildi ve maç avut atışı ile başladı. Buradan soruyorum; Nerede şimdi böyle soylu futbolcular? Nerede böyle ahlaklı futbolcular?

Kalın sağlıcakla.

                                       

YORUMLAR

  • 0 Yorum