phishing
Nurettin BURHAN

Nurettin BURHAN

Tablo

SEVGİ

 

                           SEVGİ

 

Hiç mi sevmediniz?

Hiç mi sevilmediniz?

Sevgiyle sarıldığınız biri, ya da size sevgiyle sarılan biri...

Bu duyguyu tatmadınız mı hiç?

Sosyal medyada; bir köpek yavrusunu, acımazıca tekmeleyen adamı...

Kaldırımda, bir köpeğe sarılıp uyuyan çocuğu görmediniz mi?

Sevgi... Başka bir duygu.

Bir kişiye duyulan "aşırı sevgi duygusu" dedikleri "aşk"la karıştırmayın.

Sevgi bambaşka bir duygu.

Erich From; "Gerçek sevgi çıkarsız olandır" diyor.

Sevginin kitabını yazmış adam...

Kitaba da arada bir göz atarak, birkaç satır karalayalım bakalım bu konuda:

***

Sevmiyoruz, evet kendimizi bile. Yaşamın getirdiği pek çok şeyi sorgulamadan hayatımıza sokuyoruz ve bununla mutlu olduğumuzu düşünüyoruz. Oysa tükeniyoruz, yabancılaşıyoruz. Derin mutsuzluklarda kayboluyoruz. Peki neden?

Çağımızın insanı vitrinlere bakmakla, peşin olsun, taksitle olsun alabileceği her şeyi satın almakla mutlu olabilmektedir. Çağımızdaki insanlar öbür insanlara da aynı açıdan bakarlar. Erkek için çekici bir kız- kadın için de çekici bir erkek- peşinden koşulacak ganimetlerdir. “Çekicilik” çoğu zaman, kişilik pazarında çok tutulan, çok aranan özelliklerden yapılmış bir pakettir. Kişiyi çekici yapan şeyler, gerek vücut, gerekse kafa bakımından zamanın modasına bağlıdır… İnsanlar arası ilişkilerin de mal mülk ve iş pazarında geçerli olan yöntemlere göre yönetilmesine şaşmamak gerekir.

***

İşte böyle tanımlıyor Erıch Fromm mutsuzluğumuzu. Hayatımızdaki temel sorunların asıl nedeninin sevgisizlik olduğunu ve tüketici kimliğimizle bir hiçe dönüştüğümüzü bir kez daha hatırlatıyor.

Sevgi ta derinden özlenen bir şeyken, öbür şeylerin hepsi sevgiden daha önemli sayılır. Başarı, ün, para, güç, bunları elde etmek için varımızı yoğumuzu veririz; sevmeyi öğrenmek içinse hiçbir şey yapmayız…

***

Erıch Fromm, ‘Sevme Sanatı’ adlı kitabında; sevginin soysuzlaşması ve sevmeyi bilmeyen insanların yıkımını anlatır bizlere. Bu yıkım kuşkusuz içerisinde pek çok şeyi barındırıyor. Ruhun açlığı giderilmek istendikçe, bir başka dehlizde kaybolur. Ve insan, çoğu kez kendi hırslarına yenik düşüp yalnızlaşır.

Cinsel doygunluk peşinde koşmak, yalnızlığın doğurduğu huzursuzluktan kaçmak için girişilen umutsuz bir çabaya dönüşür, daha da artan bir yalnızlık duygusuyla sona erer. Çünkü sevgisiz cinsel birleşme, iki insan arasındaki uçurumu geçici bir süre kapatabilir.

Çağımızda kitle üretimi nasıl eşyaların tek tip olmasını gerektiriyorsa, toplumsal süreç de insanların tek tip olmasını ister ve buna “eşitlik” adı verilir.

Asıl sevgi, özünde çıkarsızdır. Sevmeyi bilmeyenler, kendinden hep ödün verdiklerini düşünürler. Belki de bu nedenledir ki karşısından sürekli bir şey beklerler. Bu bekleyiş ise tüccar zihniyete sahip bir karakterin ürünüdür!

***

Sevginin etkin özelliği, en genel biçimde şöyle tanımlanabilir: Sevgi vermektir, almak değildir. Kişiliği gelişmemiş, alıcılık, sömürücülük ya da istifçilikten öteye geçmemiş birisi, verme eylemini birisi uğruna bir şeyden vazgeçmek olarak algılar. Tüccar anlayışlı kişi, vermeye hazırdır, ama ancak bir şey alma karşılığında; bir şey alamadan vermek onun gözünde kandırılmak demektir. Yaradılıştan yaratıcı olmayanlar vermeyi bir yoksunlaşma sayarlar.

Madde evreninde vermek, zengin olmak demektir çok şeyi olan değil, çok veren zengindir. Bir şey yitirmekten korkan istifçi, ruhbilim diliyle söylersek “yoksuldur”…

Erıch Fromm, tek tipe bürümüş bir sevgi anlayışına karşı çıkar. Sevgi, içerisinde evrenselliği barındırır. Bu yüzdendir ki sevgi, yaşamımızın her alanına yayılmalıdır.

***

Sevgi yalnız bir insana bağlılık değildir; bir tutumdur; kişinin yalnız bir sevgi nesnesi değil, bütünüyle dünyaya bağlılığını gösteren bir kişilik yapısıdır. Kişi yalnız bir tek insanı seviyor, başka her şeye karşı ilgisiz kalıyorsa, sevgisi sevgi değil birlikte-yaşamaya bağlılık ya da yaygınlaştırılmış bir bencilliktir.

Daha da acı olan ise, çağdaş insanın düştüğü durumdur…

Çaresizlik geçici bir durumdur; yaygın ve sürekli olan durum insanın kendi ayakları üzerinde durup yürüyebilmesidir. Çağdaş insan, öbür insanlara ve doğaya yabancılaşmıştır.  Çağdaş insan kendisini bir mal durumuna sokmuştur; kişilik pazarındaki yerini ve durumunu düşünerek yaşam güçlerini en yüksek karı getirecek bir yatırım olarak görür.

Belki de mutsuzluğumuzun temelinde, politikacılar ve bürokratlar vardır? Baskının hüküm sürdüğü bir ortamda kişi ne kadar mutlu olabilir bilinmez! Sürekli tüketime yönlendirilen bir toplum, sevgiyi de tüketmeye hazırdır.

***

Toplumumuzu bürokratlarla profesyonel politikacılar yönetmektedir; insanları da kitlenin istediği şeyler yönlendiriyor; bu insanların tek amaçları da daha çok üretip daha çok tüketmektir. Her türlü etkinlik ekonomik amaçlara boyun eğmiş durumdadır; araçlar amaç olup çıkmıştır; insan bir otomattan başka bir şey değildir.

(…) Az da olsa sevginin gelişmesini önleyen her toplum sonunda, insan yaradılışının temel gereksinmelerini hiçe saydığı için kendi kendini çürüterek yok olacaktır.

(Sevil Ateş’in emeğine de saygıyla...)

YORUMLAR

  • 0 Yorum