phishing
Hâkim beyler, savcı beyler...
Nurettin BURHAN

Nurettin BURHAN

Tablo

Hâkim beyler, savcı beyler...

30 Mayıs 2017 - 21:12

 

Hâkim beyler, savcı beyler...

 

"Hâkim Bey, Savcı Bey" derdik onlara; saygı duyardık, bu saygıyı hak ederlerdi.

Yürüyüşleri, duruşları, ilişkileri bu saygıyı uyandırırdı. Hele cübbelerinin giyip, mahkeme kürsüsüne kurulduklarında; o azametli görüntüleri, korkuyla saygıyı sarmalardı.

Evet, eleştirimiz vardı ama şahıslarına değil, kurumsal yapı olarak temsil ettikleri güce eleştirilerimiz vardı. Politik analiz yaparken mesela; egemen sınıfın yönetsel erki olarak, üstyapı kurumlarından biri olan yargının da düzen çarkının dişlilerinden biri olduğu savını ileri sürer, kendimizce kanıtsal gerekçelerini sıralardık. Devleti, devletin gücünü temsil ederler, egemen sınıfın yasalarına göre kararlar verirlerdi.

***

Çünkü onlar; millet adına yasa çıkaran milletin meclisinin çıkardığı yasaları uygulamakla yükümlü devlet görevlileriydi. O yüzden kişilikleri eleştiri konusu yapılmaz, ancak yasaların adaletsizliği üzerinde durulurdu. Karar verirlerken; yasama organınca yapılmış, yürütme organınca uygulanılması istenen yasalara göre karar verirlerdi. Cari ceza yasalarına ve bir de bakanlığın talimatına göre hareket ederlerdi; bakanlığın talimatına göre, Bakan'ın telefonuna göre değil... Meclisin yasalarına göre, milletvekillerinin direktiflerine göre değil...

***

Evet; yargılandık, cezalar aldık, mapuslarda yattık. Ama asla yargıçları ve savcıları suçlamadık. Çünkü bilirdik ki, onlar yürürlükteki yasaları uyguluyorlar; suça uyan maddeyi söylüyorlardı, maddeye göre bir suç uydurmuyorlardı. Avukatlara da savunma yaparken, yasal dayanak doğuyordu. Kimsenin aklına gelmiyordu, yasaların çiğnendiği, hiçe sayıldığı.

***

Yasaları çiğneyen kim olursa olsun, yargı karşısında durumu aynı olurdu.

Yasa çiğneyen, devletin en üst makamında oturan biri de olsa; onu da yargılayacak yargı kurumları vardı; Yüksek Yargı... Devlet yönetiminde en üst makamı temsil eden kişinin bile, "Yüksek Adalet Divanı" sıfatıyla Anayasa Mahkemesi'nde yargılanması olasılığı vardı. Hiç bir devlet adamının; "ben bu Anayasa Mahkemesi'nin kararlarını tanımıyorum, bu mahkemeye saygı da duymuyorum" sözlerini bırakın aklından geçirmeyi, rüyasında söylese utancından terlerdi belki. "Aman, benim ağzımdan böyle bir şe kaçsa, ülkemde kimse yasalara uymaz" diye düşünürdü. O yüzden böyle bir şey olmadı ya...

***

Hâkimler ve savcılar da tabii ki saygı duyarlardı devlet büyüklerine.

Ama ayağa fırlayıp, düğmesiz cübbelerinde ilik aramazlardı.

Devlet büyüklerinin peşine takılıp fındık toplamaya, ceviz kırmaya gitmezlerdi.

Ölçülü bir saygı vardı ama, asla korkuları yoktu.

Çünkü "yargıç güvencesi" diye bir kavram vardı. Öyle kafası bozulan siyaset adamı, sürdüremez, görevden aldıramazdı onları. Atama ve nakil sistemleri netti...

***

Görev yaptıkları yerlerde; gittikleri bir sosyal mekan varsa, oralara giderlerdi arada bir.

Onlar girdiklerinde, ayağa kalkamamış olanlar bile, şöyle bir toparlanırlardı yerlerinde.

Halk arasında yer ediniş de olsa; öyle sıradan bir cemaat veya tarikat önderleri, gelip ellerini sıkmayı bırakın, yanlarına yaklaşıp, selam veremezlerdi...

***

E, şimdi öyle değil mi? Değilse nasıl? Niye yazdım bu yazıyı?

Herhalde istemezsiniz bu soruların yanıtını.

Geçmişi bilenler, şimdiyi görenler vicdan gözleriyle baksınlar.

Ben, daha sonraki kuşaklar için yazdım bu yazıyı. Dursun gazetenin arşivinde.

İleride bunu okuyacak olan olursa, bugünün çocuklarından; bu günleri bile zor hatırlayacak olanlar, masal tadında okusunlar acı tarihimizi....

YORUMLAR

  • 0 Yorum