phishing
Nurettin BURHAN

Nurettin BURHAN

Tablo

Bodalpur Eyalet Racası'nın Yetkileri

                

Bodalpur Eyalet Racası'nın Yetkileri

 

Hiç kimse, hiç bir yere çekmesin aman... Amacım; okuduğum tarihi bir anı-romandan edindiğim bilgileri sizinle paylaşmak. Kaynağım; Kenize Murad'ın, Saraydan Sürgüne adlı romanı. Osmanlı padişahlarından V. Murad'ın kızlarından biri olan Selma'nın, sürgünden sonraki anıları ve aşkları kaleme alınmış. Selma Sultan, aşklarında ve evliliklerinden birini de bir Hint racasıyla yaşamış. İşte o bölüm; Hindistan yönetiminde "racalık" sistemini anlatıyor. Böylece biz de; 1930-40'lı yıllarda Hindistan'ın coğrafi ve demografik yapısı ve yönetim biçimi hakkında bilgi sahibi olmuş oluyoruz.

Ha, belki anlatacaklarımdan bir kısmında, günümüzle örtüşen, benzeşen bazı durumlar olabilir; e, tarihsel akış içinde, bu da doğal sayılmalıdır. Ne yapayım; ben yazmadım ya tarihi.

 

***

Efendim, Bodalpur; Hindistan'ın o zaman için sayısı yirmi bir olan eyaletlerinden biri, başkenti de Lucknow diye bir kasaba. Kasaba dediğime bakmayın: saraylarla dolu, muazzam bir yerleşim birimi. Yalnız, eniştemiz Bodalpur Racası Emir'in on bir sarayı var... Tabii o zamanki saraylar, bugünkülerle kıyaslanamaz. Günümüzde; dünyanın en büyük ve en görkemli, en masraflı sarayında oturup, ayrıca on bir sarayı daha kullanarak ülke yöneten devlet başkanları var. Ama, racalar kadar yetkileri yok; ileride olur belki...

 

***

Eniştemiz Raca Emir ve prenses eşi Rani Selma kızımız için o on bir saray yetmemiş olacak ki, başkente uzak bir köye de muhteşem bir saray yaptırılıyor. Tatillerini geçirecekler ya...

Bu sarayların hepsinin, ayrı bir kadrosu, sanki ayrı bir yönetimi var ki; raca ve rani her sarayda başka bir ülke mutluluğu tatsınlar. Saraylar dışındaki konutların, normal yapıda olanları çok az; büyük çoğunluk, toprak damlı, gecekonduvari ya da ahşap evlerde oturuyor.

Zenginler bile saray benzeri ev yaptıramıyor; ağa pohunun üzerine poh yok yani...

 

***

Bodalpur'da birkaç dinî grup var ama, büyük çoğunluk Müslüman.

Dinsel kurallar, İslam dininin doğuş kaynağı ve "şeriatla" yönetilen Suudi Arabistan'dan daha katı... Çünkü kuralları Raca belirliyor ya da Raca'nın atadığı ulemalar, racalara göre belirliyor.

Aykırı hareketlerin cezası; racaların atadığı kadılar tarafından kesiliyor. İtiraz mercii ise bizzat ve yalnızca Raca... Rani'nin de af olmasa bile, ceza hafifletme yetkisi var. (Yüreğime çok dokunan bir örneği vermek istiyorum: Hindistan Müslümanları geleneğinde, dul kadınlar, uğursuz sayılıp, kafaları kazıtılarak bir odaya kapatılıyorlar. Bunlardan biri olan Elif; on yaşında evlendiriliyor ve on bir yaşında dul kalıyor. İşte, Rani Selma bu çocuğa bir el uzatıp, onun cezasını hafifletiyor)

 

***

Bir raca, eyaletin tüm yönetim kademelerini tek başına belirler.

Bir raca, hangi dillerin öğretileceğine ve hangi dinlere ibadet yeri açılacağına karar verir.

Bir raca, kimlerin hangi rızkı alacağına ve nasıl geçineceğine karar verir.

Sarayların bütçelerini yalnızca Raca yapar.

Saraylarda çalışacaklar bulunup, önerilir; Raca imzalayınca işe başlar.

Raca'nın yardımcıları, bir tür hükümet gibi danışma meclisleridir; sayılarının sınırını Raca belirler. Başka ülkelerden de danışman getirme yetkisi vardır.

Raca mahkemeler kurar ama tüm mahkemelerin başkanı kendisidir. Verdiği ceza idam olursa, geciktirilmeden uygulanır.

***

 

Raca, ranilerin yani eşlerinin hizmet için alacağı kadınlara karışamaz sadece; bu ayıptır.

Raniler sınırsız sayıda hizmetçi ve yardımcı alabilirler. Mesela, bizim Selma Prenses, tek işi masa örtüsü düzeltmek olan beş hizmetçi almıştı.

Racaların anne ya da ablası olan raniler için de bir sınırlama yoktu. Ayrıca onların, devlet işlerinde de söz söyleme hakları vardı.

Racaların saraylarında hizmet görenlerin, herhangi bir ücret hakları yoktu; karınlarının doyurulması yetiyordu. Çünkü, o yıllarda açlıktan ölmemek, yeterli bir ihsana kavuşmaktı.

 

***

Racaların, yeryüzünde Allah'ın gölgesi ve temsilcisi olduğu genel kabuldü.

Onun için racalar asla eğilerek selam vermezlerdi; hep dik dururlardı.

Tek eğildikleri yer.... Yok yok; Allah'ın huzuru falan değil.... Evet, tek eğildikleri yer; İngiliz  Eyalet Valisi'nin huzuruydu. Çünkü; o yıllar İngiliz yarı sömürgesi olan Hindistan'da, İngiliz valilerinin istemediği kişiler raca olamazdı.

 

***

Tarih hikayesiyle fazla sıkmayayım canınızı; bir dua ile bitireyim:

Çok şükür Allah'a ki; o yıllarda bir "Racalık" yönetimi altında yaşamamışız.

Yine şok şükür Allah'a ki; günümüz dünyasında böyle racalık yönetimi isteyen bir millet ve racalık yetkilerine sahip olmak isteyen devlet yöneticileri yok...

 

 

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum