phishing
Nurettin BURHAN

Nurettin BURHAN

Tablo

Bizim köyde "aşk" işleri...

Bizim köy üzerine (4)

 

Bizim köyde "aşk" işleri...

 

"Aşk" sözünü hiç duymadım bizim köyde; "yangın" derlerdi, "yanmak" derlerdi.

Fadime, Hasan Hüseyin'e yangın; Hatça, Durmuş'a yanıkmış...

Öyle kolayca değildi yanmak; gerçekten yanmayı yani ölümü göze almaktı.

Çünkü lafı çıkan (dedikodusu çıkan) kızın dünyası kararır, hayatı kayardı.

Adı çıkanla evlendirilemezse, artık köyde yüzüne bakılmazdı. Nasip gurbete...

*   *   *

Yananlar, yandıklarını en sır çıkmayacak yakınlarına söylerdi.

O yakın sırdaş da, yanılan kişinin ağzını arardı. Yani bir gönül yoklaması, acaba onun da gönlü var mı gibisine... Sonuç "he" ise; sonrası artık sevenlere kalırdı.

*   *   *

Ne yaparlardı sevenler, hemen buluşup konuşurla mıydı?

Tövbe!.. Kolay mıydı öyle, canı gözden çıkarıvermek...

Peki biribirlerini görmek? O olabilirdi işte. Ama nerede ve nasıl?

Bunun için fırsat, zaman, sabır, yol gözlemek gerekirdi.

Oğlan gözetecek uzaktan, bekleyecek; kız testileri sırtlayıp, çeşmeye yürüdüğünde; öküzleri ahırdan çıkarıp, sulamaya götürecek. Öyle hesaplayacak ki adımları, tam çeşme başında karşılaşabilsinler. Çeşmebaşı kalabalıksa; yan gözle süzmekle yetinmek, tenhaysa belki sırtlar dönük bir iki sevgi sözü...

*   *   *

Sonra oğlanın ana babaya durumu çıtlatması...

Ana babanın gönlü edilirse, sıra onların ağız yoklamasında...

Herşey yolunda giderse; dünür, söz, nişan düğün...

Sevenler kavuşur; mutlu son!

*   *   *

Fakat o "mutlu son" binde bir olurdu.

Ya oğlan ailesi kızın ailesini beğenmez, ya kız ailesi oğlanın sülalesinden haz etmez;

yatardı bu dünürlük. İki taraf da, Nuh der, peygamber demezdi...

Yananlar, yandıklarıyla kalırlar; kız başkasına verilir, oğlan başkasını alırdı.

Ha bu arada; "evlenmek-evlendirmek" sözleri kullanılmazdı pek; kız satılır, oğlan everilir, kız kocaya varır, oğlan tarafı gelin alırdı...

*   *   *

Ya yananlar yani biribirini sevenler, ana babalarına boyun eğmek istemezlerse...

Öyle ya, gönül ferman dinlemezmiş derler; ne yapacaklar o zaman?

Başka çıkaryol mu var, göze alacaklar herşeyi, elele verip, kaçacaklar tabii ki!

Kolay mı bu, elbette değildi ama; olmadı değil bu, epeyce oldu yani...

Sonuçta evlat denir, affedilirdi; kaçanların umudu bu olurdu.

*   *   *

Aşk meşk işlerinde iletişimden de söz edelim mi azıcık?

İletişim için telefon mu vardı sanki... Telefon diye bir alet vardı ama, o alet bir tek muhtarlık odasında bulunurdu, o da yalnızca nahiyenin jandarma karakoluna, direklere gerili tellerle bağlıydı. Sonradan "manyetolu" dendiğini öğrendiğim bir kolla gırıl gırıl çevrilen bir alet...

*   *   *

Hal böyle olunca, iletişim canlı yollarla olurdu.

Her iki tarafın da güvendiği sır dostu bir aracı sayesinde mesela...

Aracı sezdirmezse, karşılıklı hediyeler bile yollanırdı.

İşmarlaşma (işaretleşme) da bir iletişim yoluydu; şapkayı çıkarıp giyivermek, eteği toplayıp salıvermek gibi. Ha bir de kız görüş alanında ve hava da güneşliyse; şimdiki aletlerden daha hızlı iletişim yolu aynaydı. Güneş ışığı aynaya, aynadan da kızın yüzüne...

Ama öyle tehlikeli bir yoldu ki bu, açıktan taciz sayılacağından, yakalanılırsa sonucundan Allah saklasındı. O yüzden kimse göze alamazdı bunu. Köyümüzde bu yüzden hiç cinayet işlenmediği için biliyorum bunu.

*   *   *

Bizim köy muhabbetini burada bağlamalı mı yoksa bir iki mesele daha var, onu da mı yazıp bitirmeli? Azıcık düşüneyim bir...

YORUMLAR

  • 0 Yorum