phishing
Julia Gül Arslan

Julia Gül Arslan

EVRENSELLİK ÖZLEMİ

CUMHURİYET HÜRRİYET CUMHURİYET DEMOKRASİ CUMHURİYET EĞİTİM-ORTAK AKIL-ÇALIŞMAK-ÜRETMEK…

CUMHURİYET HÜRRİYET

CUMHURİYET DEMOKRASİ

CUMHURİYET EĞİTİM-ORTAK AKIL-ÇALIŞMAK-ÜRETMEK…

 

Cumhur halk, cumhuriyet halkın kendini, kendi seçtikleriyle, hür iradesi ile kendini yönetecek kişileri seçtirmesinin adına da demokrasi diyebilir miyiz?

(Belirtmeden edemeyeceğim peki, ya halk önüne sunulan politikacıları seçtiğini zannetmesine ne denir, hala demokrasi diyebilir miyiz? Neyse konumuza düz devam edelim…)

94 yıl önce, dünyada, Avrupa’da bile, çok az cumhuriyet ile yönetilen devlet varken, padişahlık ile yani baskıcı bir rejim ile yönetilen bir Anadolu halkına, hür iradesi seçim yapacağını-hürriyetini-demokrasiyi- hediye ettiğinize idrak etmesini nasıl sağlayabilirsiniz?

Halkın kendine adeta altın tasta verilen bu hediyenin farkında olması kolay olmuş mudur, daha kolay olabilir miydi ya da halkın tamamı bu rejime olarak ikna olmuş mudur?

Elbette hayır.

PEKİ, NEDEN HAYIR?

O  dönemde, 1923’te Anadolu halkına cumhuriyet Mustafa Kemal Atatürk tarafından armağan edildiğinde halkın yaklaşık yüzde doksanı, bırakın eğitimi, okumayı ve yazmayı dahi bilmemekteydi. Hürriyet-demokrasi bilinci ya da talebi olmayan bir halka demokrasiyi, halkın her katmanının parlamentoda temsil edilme hakkının verilmesinin ne anlamaya geldiğinin anlatılması kolay mıydı?

Parlamentodaki siyasetin kalitesi ve demokrasi bilincindeki problemler doksan dört yıl geçtiği halde henüz halledilememiştir ancak yavaş bir ilerle kaydedilmiştir elbette.

Nedeni yine eğitimdir tabii ki.

Bilindiği gibi, Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk işi, yıllarca savaşmış ve eğitim görmemiş halkını eğitmekti. Koca bir imparatorluğun 650 yılda yapmak istemediğini yani halkını eğitmeyi özellikle yapmadığını ilk olarak Harf Devriminden başlayarak daha kolay okuma yazma öğretilebileceği düşünüldü ve kollar sıvandı.

Eğitimin bu kadar hayati önemi olduğu bilindiği halde neden bir türlü çözülememektedir?  Yoksa özellikle mi bu sorun çözülmüyor?

EĞİTİM ÜRETİM İÇİNDİR

Bu soruya ya da soruna verilecek en önemli cevap; açıldıktan kısa süre sonra 1950’ de kapatılan müthiş bir proje olan Köy Enstitüleri Projesinin neden iflas ettirildiğine verilecek cevapta saklıdır..

Türkiye Cumhuriyetinin başarısı ve Köy Enstitüleri, Mustafa Kemal Atatürk’ü tanımadan anlatılabilir mi?

Köy Enstitüleri Projesi neydi ve öncüsü kim/lerdi?

Sloganlarıyla anlatalım;

“Eğitim üretim içindir. Eğitim hayatında hiç şehir görmemiş köy çocuklarına yönelik olacaktır. Köylerin ihtiyacı olan öğretmen-ziraatçı ve sağlık memurlarını eğitecektir…”

1 Mart 1922’de TBMM’de yaptığı konuşmada ulusun yüzde 80’ini oluşturan köylüleri, hep bildiğimiz gibi şöyle değerlendirir:

“Yedi asırdan beri cihanın dört köşesine sevk ederek kanlarını akıttığımız, kemiklerini yabancı topraklarda bıraktığımız ve yedi asırdan beri emeklerini ellerinden alıp israf eylediğimiz ve buna mukabil daima tahkir ve tezlil ile mukabele ettiğimiz ve bunca fedakârlık ve ihsanlarına karşı nankörlük, küstahlık ve cebbarlıkla uşak menzilesine indirmek istediğimiz bu asil sahibin huzurunda bugün ihtiramla hakiki vaziyetimizi alalım.”

BÜTÜN UNSURLARLA SAVAŞMA GEREĞİ ÖĞRETİLMELİDİR

1923’deki şu sözler de Atatürk’ündür:

“Milletimiz çok büyük elemler, mağlubiyetler, facialar görmüştür. Bu olanlardan sonra yine bu topraklarda bulunuyorsa, bunun sebebi şudur: Çünkü Türk çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken, diğer elindeki sabanla topraktan ayrılmadı. Eğer milletimizin büyük ekseriyeti çiftçi olmasaydı biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık.”

Atatürk köylerde (ve de genel olarak) uygulanması gereken eğitim ve öğretim konusunda da şöyle der (15 Temmuz 1921, Maarif Kongresi, Ankara):

“Bu yurdun gerçek sahibi ve toplumumuzun büyük çoğunluğu köylüdür. İşte bu köylüdür ki, bugüne kadar bilgi ışığından yoksun bırakılmıştır. Bundan ötürü, bizim izleyeceğimiz milli eğitim politikasının temeli, önce…bilgisizliği gidermektir..Bir yandan bilgisizliği gidermeye çalışırken, öte yandan da yurt çocuklarını toplumsal ve ekonomik alanlarda etkin ve verimli kılmak için, gerekli olan bilgileri uygulayarak öğretme yöntemi ulusal eğitimimizin temelini oluşturmalıdır…Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize görecekleri öğrenimin sınırı ne olursa olsun, en önce ve her şeyden önce, Türkiye’nin bağımsızlığına, kendi benliğine ve ulusal geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla savaşma gereği öğretilmelidir…”

LAİKLİK İLKESİNE DÖRT ELLE SARILMAK GEREKİR

1 Mart 1923’deki TBMM konuşmasında da şu sözler vardır:

“Eğitim ve öğretimde uygulanacak yöntem, bilgiyi insan için gereksiz bir süs, bir baskı aracı, ya da bir uygarlık zevkinden çok, gerçek yaşamda başarıya ulaşmayı sağlayan, uygulanabilen, kullanılabilir bir aygıt haline getirmektir…”

Ve 26 Ağustos 1924’de Muallimler Birliği toplantısı:

“…Devrimler, sizin, sayın öğretmenler sizin, toplumda ve düşünce hayatımızda yapacağımız devrimlerdeki başarınızla gerçekleşecektir. Hiçbir zaman unutmayın ki, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister…”.

O’na göre bunların başarılabilmesi şu temel ilkeye bağlıdır:

“Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir!”Laiklik ilkesinin Anayasa’da yer almasına karar verildiği günlerde de Atatürk şunları söyler: “Dine bağlı, din ve devlet işlerini bir arada yürütmeye çalışanlara teokratik idareler denir, bu çeşit idareler eninde sonunda çökmeye mahkûmdur. Bugün dünyada bu şekilde idare edilen devletler dünyanın en geri kalmış ülkeleridir. Bunun için, laiklik ilkesini Anayasa’mızın en büyük ilkelerinden biri olarak kabul etmek ve buna dört elle sarılmak gerekir. Türk gençliğini bu ilkenin dışında yetiştirmeye yeltenecek olanlar, bu devlete, bu ulusa en büyük kötülüğü yapmış olanlardır”.

Cumhuriyet’in ilanından bir süre önce, 8 Mart 1923’de, TBMM’nin 4.Eğitim Bakanı İsmail Safa, Umumi Maarif ve Terbiye Programı (Misak-ı Maarif) başlıklı bir Genelge yayınlar. Yeni devletin eğitim programı olarak düşünülmüş bu ayrıntılı metinde şu ilginç satırlar da vardır:

“…İktisadi inkılâplar pek yakındır. Tehlikenin nereden geldiğini ihata ettikten sonra… memleketi iktisadi bir esaret altında bırakmayacak dimağlar mekteplerde hazırlanacaktır. Bunun için gençliği çalışmak fikri ve istihsal gayesi ile yetiştirmek ve onlara istihsal vasıtalarını vermek mesleğini takip edeceğiz…”

TÜRK ÇOCUĞU TÜRK ÜLKÜSÜNE EĞİTİMLE ULAŞACAKTIR

10 Haziran 1935’de Saffet Arıkan’ı Eğitim Bakanlığına getirdiği zaman, Atatürk ona şu yönergelerini not ettirir:

“ 1.Türk çocuğunun kişiliğini doğuşundaki yaradılışından gelen niteliklerine dikkat ve özen göstererek oluşturmak,

2. İyi korunmuş bu Türk çocuğu kafalarını ve zekalarını açmak, yaymak, genişletmek, sonra bu yetenekli çocuğun kafasına müspet bilim ve maddi teknik kavramları, yalnız teorik olarak değil, pratik araçlarla yerleştirmek,

3. Bu çalışma sırasında Türk çocuğunun kafasındaki birikimleri, karakterindeki sağlamlıkları, duygularındaki yükseklik ve genişlikleri, onurları olduğu gibi, doğal bir şekle alıştırmak. İşte bu sayede şu olacaktı ki, Türk çocuğu konuşurken onun beyanı, onun beyanındaki üslubu, kendini dinleyenleri ve dinleyeceklerin hepsini peşine takarak yüksek Türk ülküsüne ulaşacaktır”.

Not: Buradaki belgelerin çoğu Yeniden Köy Entitüleri Facebook sayfasından kaynak sağlanmıştır.

Köy Entitüleri belgeseli devam edecek.

 

YA O OLMASAYDI!

Bizi işgalcilere direnen ilk millet yapan,

Bölücü Sevr’i fırlatıp atan,

Lozan’la vatanımızı geri alan,

Kimlik bütünlüğünde kalmamızı sağlayan,

Mandacılara boyun eğmeyen,

Düşmana kanımızla set çektiren,

Ama asla diz çöktürmeyen,

Dünya tarihinin akışını değiştiren, 

Ya O olmasaydı?

*

Halkını kul değil, birey olarak gören,

Egemenliği millete veren,

Cumhuriyetle özgürlük tohumlarını eken,

Laiklikle vicdanı önemseyen,

Israrla demokrasiyi yeşerten,

Ya O olmasaydı?

*

İlkelliği, gericiliği, çağ dışılığı,

Bilgisizliği kısa sürede yenmek

Önce zafer, ardından ileri toplumdu hedef,

Sermayesi sıfır imkândı maalesef,

Bilimi her şeyden üstün tutan,

Ya O olmasaydı?  

*

Kadınla erkeği eşit kılmak,

Halkını kısa sürede okur-yazar yapmak,

Sanayileşmeyi başlatmak,

Salgın hastalıkları kökünden kazımak,

Düşmandan kurtuluşun sadece bir parçasıydı ancak,

Ulus olma bilincini başlatan,

Ya O olmasaydı?  

*

Sen Türk çocuğu, 

O’nun Türk milletine Allah’ın lütfu olduğunu hatırlat,

Senin aydınlığını karartmaya çalışanlara inat,

O’nun yaptıklarını bıkmadan, bir bir anlat,

Derin uykundan uyan, geç kaldık,

Aydınlık bayrağını teslim al artık,

Karanlığa karşı hep aydınlığı savunan,

Ya O olmasaydı?  

*

Unutma;

Geleceğimizin kararlarında

hep birlikte rol almalıyız, 

Çünkü, hepimiz geleceğiz,

Çünkü, hepimiz Türkiye’yiz,

Çünkü, hepimiz Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk’üz,

Çünkü, hepimiz Mustafa Kemal Atatürk’üz,

O’nu hala anlayamayanlara usanmadan şunu hatırlat;

İki ‘Mustafa Kemal’ vardır;

Biri, ‘et ve kemikten’,

Diğeri; ‘Sen’, ‘Ben’, ‘O’, Biziz’,

ki;

O’nun fikirlerini yaşatmak için savaşması gereken… 

Ya O olmasaydı?

Ya ‘Mustafa Kemal’ olmasaydı?

Gül Arslan 2012

 

 

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum

Son Yazılar