phishing
Faruk BANGİR

Faruk BANGİR

Yaşamın İçinden

Afyon ağzı

29 Eylül 2017 - 20:36

Afyon ağzı

 

 

Dil, toplumun ortaklaşa meydana getirdiği ve kullandığı canlı bir varlık, sosyal bir kurumdur. Dil, sadece iletişim kurmakla kalmaz, aynı zamanda bu iletişim sonucu doğan kültür unsurlarının da nesilden nesle aktarılmasını sağlar.

Geçenlerde Değerli Dostlarım Şükrü Eron, Murat Çevik ve Aziz Demir ile sohbet ederken konu ilimizin ağzına geldi. Herkes geçmişte aile büyüklerinden duyduğu yöremize has bazı sözcükleri sıralamaya başladı. O an için not almadığıma pişman olsam da aklımda kalan bazı sözcükleri sizlerle de paylaşacağım.

***

Geçmişte büyüklerimizin yayvan ve küçük tencereler için kullandıkları, ‘kuşane’ sözcüğünü unuttuk. 

Yine yağ tavası için kullandığımız ‘dığan’ sözcüğünü de artık pek kullanan yok. Büyüklerimiz çok temiz evler için de, ‘dığan gibi tertemiz’ derlerdi. Bugünkü kuşaklara bunu söylesek acaba kaç kişi anlar?

Öfkelenme yerine ‘örkelenme’, komşu yerine ‘gonşu’, rahat yerine ‘ırahat’, mantı yerine ‘cimcik hamıraşı”, köfte yerine ‘köttü’, pazar yerine ‘bazar’, zira yerine ‘zere’ gibi Afyonkarahisar’a has sözcüklerle dolu konuşmaları dinlemeye bayılıyorum.

Bu zenginliği korumak lazım diye düşünüyorum.

***

İlimizde ‘sadış denk mi len’ demek hayat nasıl anlamına gelir.

Afyonkarahisar’da isimlerin bile telaffuzu oldukça sempatik ve ilgi çekicidir.

Ramazan’a Irmızan, İbrahim’e İbraam, İsmail’e İsmayıl, Süleyman’a Sülüman, Hatice’ye Haççe, Recep’e İrcep, Yunus’a Yonuz, Ahmet’e Aamat deriz.

İlimizin ağzına dikkat edersek ‘k’ harfinin g, ‘g’ harfinin ise k olarak kullanıldığı görülür. Koyun yerine ‘goyun’ derken, gölge yerine ‘kölge’ denir.

İlimizi ve ağzımızı seviyorum.

***

İlimizin En Güzel Türkülerinden Minarenin Alemi’nin hikayesi. Türkünün öyküsü, Afyonkarahisar'ın İhsaniye ilçesine bağlı Karacaahmet kasabasında, uzun yıllar önce bir düğünde geçmektedir. Yaz günü olduğu için kız evinde kına gecesi ‘dambaşında’ yapılmaktadır.

Davetlilerden olan iki elti de düğüne katılıyorlar. Geleneklere göre iki eltinin düğünde oynamaları istenir. Halkımız arasında çok kullanılan bir söz vardır. "Düğüne giden oynar, ölüye giden ağlar" deyimiyle iki elti orada bulunanların ısrarlarına dayanamaz ve oyuna kalkarlar. Defçinin ritmine ayak uydurup kendilerini oyuna kaptıran eltileri herkes coşkuyla izlemektedir.

Her yerde olur ya, çoğu kez iki elti birbiriyle pek iyi geçinemez. Zaman zaman araya kıskançlık, çekememezlik girer. İki eltinin de , birbirine karşı "ben daha iyi oynarım" düşüncesiyle, oyun artık son haddini bulmuştur. Oyun devam ederken, damda bulunan halkın ve oyuncuların fazla hareketleri nedeniyle, üzerinde oynanılan toprak dam çöküverir ve iki elti kendilerini aşağıda bulur.

Kına gecesinin yapıldığı damın altı ahırlıktır. Burada inekler bağlı olduğu için, eltiler ineklerin arasına düşünce hayvanlar haliyle ürkerler. Büyük elti, çığırılan türkünün ve oynadıkları oyunun etkisinde kalmış olacak ki, türkünün nağmelerine uyarak "höst de, höst de" diyerek inekleri sakinleştirmeye çalışıyor. Küçük elti de eltisinin nağmelerine katılmasın mı. İki elti "höst de, höst de" deyip birbirlerinin omuzlarına vurarak oyunlarına devam ediyorlar.

Türkünün bağlantı kısmında geçen "sallan da sallanalım, höst de de oynayalım" sözleri, birbirine uyan iki eltinin bu halini anlatır.

 

 

 

ÖZÜR

Yazarımız Faruk Bangir’in, dünkü köşesinde, bir başka yazarımız Nurettin Burhan’ın eski yazısı sehven yayınlanmıştır. Başta yazarlarımızdan olmak üzere okuyucularımızdan özür dileriz.

YORUMLAR

  • 0 Yorum