phishing
Ertuğrul SEVİM

Ertuğrul SEVİM

Ertuğrul Sevim Yazıyor

SEFERBERLİK AMA NASIL?

SEFERBERLİK AMA NASIL?

 

Cumhurbaşkanlığı Külliyesindeki geleneksel muhtarlar toplantısında konuşan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, ülkenin içerisinde bulunduğu ağır şartları ve terörler mücadeleyi bir bir izah ederek, durumun vahametine binaen Anayasadaki yetkilerine dayanarak Milli Seferberlik ilan ettiğini duyurdu. Peki nedir seferberlik? Uzun zamandır lügatimizde bulunmayan bu hukuki durumun çerçevesini çizmeye çalışalım.

 

SEFERBERLİK NEDİR?

“2941 Sayılı Seferberlik Savaş Hali Kanunu”nun 3. maddesinde “Seferberlik” tanımı şöyle yapılıyor: Devletin tüm güç ve kaynaklarının, başta askeri güç olmak üzere savaşın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde hazırlanması, toplanması, tertiplenmesi ve kullanılmasına ilişkin bütün faaliyetlerin uygulandığı, hak ve hürriyetlerin kanunlarla kısmen veya tamamen sınırlandırıldığı hâldir.

Bilhassa Suriye’de ve Suriye sınırımızda yaşanan askeri hareketlilik, diğer taraftan azan PKK, PYD terörü, ülkeyi içeriden kuşatmaya çalışan ve sonunda darbe yapmaya kadar uzanan FETÖ kuşatmasını hesaba katarsak, ülkenin ikinci bir kurtuluş mücadelesi verdiğini, dolayısıyla bir savaş hazırlığı olan seferberlik ilanı için geç bile kalındığını söyleyebiliriz.

 

CUMHURBAŞKANIN MİLLİ SEFERBERLİK ÇAĞRISINI ÖNEMLİ BULUYORUM

Buradan hareketle Sayın Cumhurbaşkanın milli seferberlik çağrısını önemli buluyorum. Her ne kadar olayın Anayasa’daki hukuka göre yürümeyeceği, çağrının toplumda psikolojik bir altyapı oluşması açısından milli bir davranış olarak yorumlanması gerektiği açıklansa da Cumhurbaşkanının çağrısı sanki hukuki bir seferberlik gibi kabul edilmeli, bilhassa devlet kadroları, askeri kanat ve Türk Milleti dört cephede savaşan bir ülkenin yapması gereken ne varsa ona göre davranmayı öğrenerek her türlü mücadeleye hazır olmalıyız diye düşünüyorum. 

Bilhassa Halep’in de düşmesiyle Suriye iyice karışık bir hal aldı. Sınırımızda oluşacak ani göç dalgaları ve ülkemizi tehdit eden 3 terör örgütün bu coğrafyada boş alan bulabiliyor olması önümüzdeki birkaç yıl için en büyük tehdit. Kısacası Suriye’deki her kıvılcım ülkemize ateş olarak düşüyor. Buradaki önleyici tedbirler için muhakkak olarak askeri varlığımızla sahada olmalıyız. Bu da bir nevi savaş halidir ve 1-2 yıl bu savaşı sürdürmek zorunda kalabiliriz.

 

TERÖRLE MÜZAKERE EDİLMEZ, MÜCADELE EDİLİR

İkinci önemli konu ise PKK terör örgütü ve içeride ona destek sağlayan siyasi yapıya açılan cephe ile bu alanda yoğun bir tehdit ile mücadele edeceğimiz gerçeğidir. Bence geçte olsa Suriye’de olduğu gibi doğru yönteme geçilmiştir. Terörle müzakere edilmez, mücadele edilir ve etmeye de başladık. Bu nedenle bunun sonuçlarına katlanmak, ilerisi için hazırlıklı olmak, her türlü mücadele için seferber olmak zorundayız.

Üçüncü mevzu ise 15 Temmuz’dan sonra olağanüstü hal ile devletimizin içerisinden atmaya başladığımız FETÖ gibi dış istihbarat kaynaklı paralel yapılardan arınma operasyonlarının devamı hususundadır. Bu mücadele kesinlikle durmaksızın devam ettirilmeli, devlet içerisinde ne kadar kripto, gizli, saklanan ajan, casus, işbirlikçi varsa sökülüp atılmalıdır. Bunun için gerekirse OHAL bir sene dahi sürdürülebilir. Ülke güveliği her şeyin üstündedir. OHAL’in sivil, suçsuz hiçbir vatandaşa olumsuz etkisi de olmamaktadır. Bu nedenle bu tip safsatalara kulak verilmemelidir.

Tüm bunlar ışığında milli birlik ve bütünlük içerisinde en azından yaz ortasına kadar seferberlik halini devlet ve millet olarak yaşamalıyız. Hukuki olarak karar alınıp alınmaması hiç önemli değil. Önemli olan ülkenin geleceğidir. Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır.

YORUMLAR

  • 0 Yorum